Vekil: İşinin görülmesini başkalarına havale etmek, işin güvenilip havale edildiği kimsedir. Bütün yarattıklarının işlerinin görülmesinde güvenilip dayanılan, tam yeterli olandır. Kur’an da on dört yerde vekil gelir. On ayette Rasulullah’ın zor kullanma ve insanların kötü davranışlarına kefil olamayacağını bildirir. Kırk civarında ayette tevekkül l kullanılır. İbn Cevzi, vekil Kur’an da koruyan, rab, zor kullanan, her şeyden haberdar olandır der. Vekil kılınan her noktada işlerin yönetimi için kâfi görülmüştür.
“Kendisi için ölümün söz konusu olmayan ebedi hayat sahibine güvenip dayan.” (Furkan/58)
Vekil, güvenilip hayatın sevk ve idaresi teslim edilendir. Güvendiğiniz ihtiyacınızı karşılayacak güçte olmalıdır. Vekil kılıp güvendiğiniz için ölümün olmaması gerekir. Güvendiğiniz dağlara her an kar yağabilir. Rabbimiz Rasulüne ve her inanan kişiye, kendisi için ölümün olmadığı ebedi hayat sahibi olan Allah’a güvenip dayan. O’nu kendine vekil kıl emreder. Siyasi ve din adına dünya ve ahretleri için güvenip Allah’dan başka vekiller kılanlar onlarda güç var kabul etmişlerdir. Kur’an da bildirilen nice güç sahiplerinin vekil kılınıp yok olup gittiklerini bildirir. Bugünküler bunlardan ibret almadıkları gibi üzerlerine de almazlar. Kendileri gibi ölümlü ve her an elindekiler yok olacak olanlara bel bağlarlar. Bu aslında Allah’ı hakkıyla tanıyamamanın bir sonucudur.
“Rabbin sana vekil olarak yeter.” (İsrâ/65)
Kâinata ve insan hayatına hükmeden, hâkimiyet elinde olan ve yöneten Rab olan Allah’a güvenip hayatın için hükmetme hakkı ver. Hükmüne güvenip hayat teslim edilecek vekil sadece Rab olan Allah’u teâlâ’dır. Vekil kılınana güvenilmiş, güvenilene ise sığınılmış, sığınılandan da yardım beklenmiştir. İnsanlar vekil kıldıklarından yardım beklemektedir. Kimse kimseyi dünyada ve âhirette yardım göreceğini düşünüp şefaatçi bilerek boşuna vekil kılmaz.
“Göklerde ve yerde her ne varsa Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.” Nisâ/132)
Göklerde ve yerde tek yaratan, tek hükmeden ve yöneten vardır. Her yarattığının tek sahibi ve sevk ve idare eden melikidir. Yer ve göklerin tek sahibi Mâlik, yöneten Melik olan Allah’u teâlâ’ya ancak güvenilip vekil olarak hayat teslim edilir. Vekil kılınana emretme ve yönetme hakkı verilmiştir. Bu ancak yer ve göklerin sahibine verilir. Sadece O’na tevekkül edilir. İnsanlar siyasi alanlarda vekil kıldıklarının yerde güç ve kuvvet sahibi olduklarını düşünürler. Din adına da gavs ve kutup edindiklerini yerde ve göklerde tasarrufta bulunduklarını istediklerini yapabileceklerine inanırlar ve güvenip dünya ve sonsuz âhiret hayatlarını onlara teslim ederler. Hem dünyada hem de ahrette istediklerine kavuşacaklarına inanırlar bu inanç Allah’dn başka onları vekil kılmaya sevk eder. Allah dilerse bunları yapamazlar mı diyerek de dinden delil göstermeye kalkarlar. Oysa Rabbimiz güvenip dayanacağın vekil olarak Allah yeter buyurur.
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. Ondan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse O’na kulluk edin. O her şeyin üstünde bir vekildir.” (En’am/102)
Rabbimiz ayetiyle mü’min ve Müslüman olana ölçüyü bildirmiştir. İşte Rabbiniz Allah budur. Hâkimiyet elinde olup, hükmeden ve yöneten, sevk ve idare etme hakkı olan Rab sadece Allah’u teâlâ’dır. Hükmeden ve yöneten Rab sadece Allah c.c. ise itaat edilip ilah kabul edilme hakkı da sadece O’na aittir. Çünkü O’ndan başka itaat edilip övülecek ilah yoktur. Rab ve ilah kabul edilecek olan her şeyin yaratıcısı olmalıdır. O da sadece Rabbimizdir. Sadece O’na kulluk edin, hayatınızda teslimiyet ve itaatleri sadece O’na yapın. Çünkü O, her şeyin üstünde güvenilip dayanılacak ve hayatın sevk ve idaresi teslim edilecek vekil O’dur.
“Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab/3)
İnsan acizdir ve birine güvenip dayanmak zorundadır. İnsana bu vasıf verilmese Allah’a da güvenip hayatını teslim edemez. İnsana düşen verilen akıl ve iradeyi kullanarak asıl güvenilecek olan, ölüm ve elindekiler yok olmayan yaratıcısına teslim olup güvenerek vekil kılmalıdır. Ayet Rasulullah’a ve tüm inananlara Allah’a ve O’nun yasası olan kitaba güvenip hayatını teslim etmesini emreder. Güvenilecek vekil olarak da Allah’ın yeterli olduğunu bildirir ki, kişi başka güveneceği merci, makam sahibi aramasın. Kur’an da bunca hatırlatmalara rağmen İslam adına Allah’dan başka siyasi ve din adına bunca güvenilip vekiller seçilmesi, hayatların onlara ve hükümlerine ve fikirlerine teslim edilmesi akıl alır değildir.
“Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab/48)
Mü’minler hayatlarının tüm alanlarında Allah’a itaat ederken mutlak olarak Allah’ın hükmünün üstüne kendi hükümlerini geçirip kâfir olanlardan ve kâfir olup Müslüman gözüken münâfıklardan sıkıntı ve eziyet göreceklerdir. Müslüman gibi görünen hakkın üstünü örten kâfir ve münâfıklara ve onların hükümlerine ve fikirlerine itaat etme. Yalnız Allah bu konuda güvenip dayan. Tevekkülün yalnız O’na olsun. Çünkü güvenilecek vekil olarak Allah yeter.
Allah’dan başka hayatlarının tüm alanlarında hükmeden Rab, yöneten melik, sığınılıp ve yardım istenilen veli, güvenilip hayat teslim edilecek vekil kılanları temize çıkartılamayacağını, yardım edilemeyeceğini ve kurtuluş vaadinde bulunulamayacağını Rabbimiz Rasulüne ve tüm inananlara bildirmiştir.
“Allah’ın dışında veliler edinenler ise, Allah onları gözetleyicidir. Sen onların üzerinde vekil değilsin.” (Şûra/6)
Allah’dan başkasından siyasi ve din adına yardım isteyen ve bekleyen, sığınan koruyup gözeten kabul edenler ve emredip yöneten kabul ederek onları veli ve vâli edinenleri Allah her yaptıklarını gözetlemektedir. Her yaptıkları kayda alınmaktadır. Ne amaçla yaptıklarını bilmektedir. Sen onların üzerine güvence verecek, koruyacak, şefaat edecek vekil değilsin. Benim azabımdan onları kurtaramazsın buyurur Rabbimiz. Herkes Allah katında yaptıklarından sorumludur, kimse kimseye bu konuda kurtuluş garantisi veremez. Rasulullah’ın (s.a.s.) kızına veremediği gibi bunu herkes söyler, fakat garanti vermeler havada uçuşur. Peygamber kimseye garanti veremezken başkalarının vekil olma garantileri ancak aldatmacadır.
“Hevâsını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın.” (Furkan/43)
Hevâsını ilah edineni gördün mü? Hayatı için kendi hüküm koyanı, fikir ve düşünce belirleyeni, hevâsından konuşanı ve sonra bunlara göre yaşayan ve itaat edeni. Allah’ın hükmünün dışında hükmeden rab, o hükümlere itaat edenler onları ilah edinmiştir. Her insan iradesi hevâdır. Hâkimiyeti kendinde gören hevâsına uymuştur. Hâkimiyeti kendinde gören ve o yasalara uyarak itaat edenlere sen mi, kurtuluş güvencesi ve yardım etme garantisi vereceksin. Benimle hudud yarıştıran ve baş kaldıranları benden sen mi kurtaracaksın buyurur Rabbimiz. Akleden mü’minlere. Kimse Allah ile hâkimiyet yarıştıran ve hükümlerine itaat edenleri temize çıkaramaz, yaptıklarını masum gösteremezler, yani onlara vekil kılınmamışlardır.
“Şüphesiz benim kullarım. Senin onlar üzerinde zorlayıcı bir gücün yok. Vekil olarak Rabbin yeter.” (İsrâ/65)
Rabbimiz peygamberine ve tüm davetçilere, davetlerinin ve hatırlatmalarının sınırını bildirmiştir. Bunlar benim kullarım, sende onlar üzerine hatırlatıcısın. Zorba değilsin, zorla kabul ettirme hakkın yok buyurur. Zorla hakkı kabul ettirmeye kalkma, hakkı anlamalarını sağla ve onları benimle baş başa bırak. Çünkü güvenilecek ve hidayete ulaştıracak vekil benim. Kurtuluş güvencesi ancak ben verebilirim. Yani vekil olan benim buyurur Rabbimiz.
“Sizi en iyi Rabbiniz bilir. Dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Biz seni onlara vekil göndermedim.” (İsra/54)
İnsanlara deki sizi en iyi Rabbiniz bilir. Ne yaptığınızı, ne amaçla yaptığınızı, kime sığındığınızı ve güvendiğinizi en iyi Rabbiniz bilir. Yaptıklarınızın karşılığında kime güvendiğinizin ve sığındığınızın karşılığında, hâkimiyeti kime verdiğinizin karşılığında dilerse size azap eder, dilerse merhamet eder. Ahrette yardım edip azap ve ceza verme hakkı sadece O’na aittir. Rabbimiz, Rasulüne ve tüm davetçilere sadece davet etmeleri gerektiğini, onlara Allah’ın dışında yardım etmeye, güvence vermeye yetkili olmadıklarını bildirir.
“Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazlardı. Biz seni onlar üzerine gözetleyici kılmadık. Onlara vekil değilsin.” (En’am/107)
Hidayeti kendinde gören, biz olmazsak din anlaşılmaz ve saparsınız diyenlere, o zaman istediğinizi şirkten kurtarın. Rabbimiz eğer ben dilersem onlar şirk koşmazlardı. Yani zorlama yapsak akıl ve iradelerine müdâhil olsam onlar şirk koşmazlardı buyurur. O zaman sen onlar illaki mü’min olsunlar diye zorlayacak mısın? Ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar, ne düşünüyorlar, işleri nasıl, ahlakları, komşulukları, akrabalıkları nasıl diye onları gözetleme hakkın yok. Gizliliklerini kimsenin araştırma diye her davetçiye emredilir. Çünkü sen onlara kurtuluşları ve yardım edecek olan vekil kılınmadın. Kimse kimsenin bekçisi, gözetleyicisi değildir. Toplumu hakka davet, mü’minlere nasihat etmek ve gizliliklerini Rableriyle baş başa bırakmak gerekir.
“De ki; ben üzerinize vekil değilim.” (En’am/66)
Her insan akıl ve irade sahibidir ve yaptıklarından sorumludur. Peygamberde olsa kimse kimsenin kurtarıcısı, koruyucusu, yardım için güvence veren vekili değildir. Bunu da kimse din adına ve siyasi alanlarda bir başkasına garanti edemez. Garanti verene ve bekleyene deki, insan başka insan üzerinde vekil olamaz.
“Andolsun, dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık. Sonra bu konuda bize karşı kendine hiçbir yardımcı (vekil) bulamazdın.” (İsrâ/86)
Mü’minler hakka tabi olmazlarsa, hakkı hatırlatıp davet etmezlerse, Allah c.c. ilmi onlardan çekip alacaktır. Rasulullah’a Rabbimiz dileseydik biz sana verdiğimiz ilmi, vahyi tamamen ortadan kaldırırdık. Bu konuda da sana kimse yardım edemez, benden başka kimse vahyi sana ulaştıramaz. Hakta kalmak için ilim olmadan kimse sana yardımcı ve güvenilen vekil olamaz buyrulur. Bugün her mü’min ellerlindeki vahyin değerini bilmelidir. Zihinlerden ve raflardan ilim kalkmasa da kalplerden kaldırılır, Allah’dan başka kimse de onu tekrar kalbimize sokamaz. Rabbimiz vahyettiği eski kitapların korumasını üzerine almadı ve vahyin çoğu yok oldu. İslam ümmetinden de ilmi Allah c.c. çekip aldı.
Osmanlının dağılmasıyla da İslam toplumundan ilim âlimlerin ölmesiyle alındı. Şimdi ise tekrar hakka tabi olma gayretinde olanların vesileleriyle tekrar zihinlerden kalplere inmeye başladı. Hasiste Rasulullah (s.a.s.) “ Allah ilmi içinizden çekip almaz. Ancak âlimlerin ölmesiyle çekip alır ve geriye cahilleriniz kalır. Onlara fetva sorulur, onlarda kendi görüşlerine göre fetva verirler. Hem kendilerini ve hem de sizi saptırırlar.” (Buhâri- Müslim) Bir asırdır İslam toplumundan vahy çekip alındı. Zihinlerden alınmasa da nicelerinin kalplerinden, akletmelerinden alındı. Kitabın vekil olup koruyanı Rabbimizdir. Kalplerdekinin korunması kişinin kendi tercihine bırakılmıştır. Çünkü herkes tercihlerinin karşılığını görecektir.