Melik: Sahip olduğunu yöneten, sevk ve idare edendir. Mülküne hükmedip yöneten aynı zamanda Rab’dir.
Var edilen her şey mülktür ve oların var edilmesinin bir amacı vardır. Bu amaç doğrultusunda kullanmak için yasa ve ölçü gereklidir. Mülk üzerinde tasarrufta bulunup yöneten rab, sahiplenen mâlik, sevk ve idare edip yöneten de meliktir. Bu ya yaratan Allah’a teslim edilir, yada Nemrut ve Firavun gibi bana aittir deyip hakimiyeti kendinde görerek hükmeder, yasa oluşturup onları yönetir. Rab ve melikleri olur. Yönetilenlerde ona itaat ederse ilahları olur. Aslında bütün mesele, insan da dâhil var edilen mülkler üzerinde hükmedip yönetecek olan rab sahiplenip davranışlarına ve düşüncelerine sahip olan mâlik, yönetecek olan melik, insanların itaat edecekleri ilah, sığınıp koruyacak ve yardım edecek veli emredip yönetecek vali, güvenilip hayat teslim edilecek vekil kim olacaktır. Tarih boyunca sapmalar, zulümler ve savaşlar mülk üzerinde kimin hâkim olup yöneteceği üzerine yapılmıştır. İnsan sahip olduklarının meliki olmazsa kölesi olur. Malın, malı olur, mala ait olur.
“Yoksa onların hükümranlıkta bir payları mı var? Öyle olsaydı insanlara zerre kadar vermezlerdi.” (Nisâ/53)
Allah ile hâkimiyet yarışına kalkanlar O’nun yarattığı mülk üzerinde kendilerini yönetme hakkına sahip, yani kendilerini melik görürler. Hükümranlık, yaratılan mülk üzerinde hükmetme, yönetme ve melik olma hakkıdır. Allah’ın yarattıkları üzerinde kendilerini siyasi ve din adına hükmetme hakkı görenlere Rabbimiz, yoksa onların Allah’ın yönetme hakkı olan hükümranlıkta bir payları mı var? Buyuruyor. Hükümran olmak yöneten melik olmaktır. Allah ile beraber yaratmada, hükmetmede ve yönetmede bir payları mı var buyurur Rabbimiz. Eğer böyle bir hakları olmuş olsaydı insanlara zerre kadar vermezlerdi buyurur. Az bir imkân verilmesiyle nice haddi aşmış olanlar, dünyanın servetlerini az bir kesimin elinde tutar, az bir kesim istedikleri gibi hükmetmeye ve yönetmeye kalkarlar. Milyarlar da onlara körü körüne itaat ederler. Gerek yeryüzünde gerekse mülk olan insan üzerinde Allah’dan başka hâkimiyet ve hükmederek yönetme hakkı kimsenin yoktur. Hükümranlıkta ortağı yoktur ve onlara da itaat edilmez. Hâkimiyeti, hükümran olup yönetme hakkını insan Allah’dan başkasına veremez. Verenler Allah’a hükümranlıkta ortak edinmişlerdir.
“Deki, şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Zümer/44)
Dünyada Allah’dan başkasından yardım umanlar, geldiğini söyleyenler, âhirette de şefaat edileceklerini ve yardım göreceklerini düşünürler, umarlar. Nice şirklerine rağmen her inanç sahibi ahrette birilerinden şefaat beklerler. Hatta kesin görürler. Sen onlara deki, yardım etme işi olan şefaat tümüyle ve sadece Allah’a aittir. Şefaat edecek olanları ve şefaat edilecekleri ancak o belirler. Bugünden Allah’ı isim ve sıfatlarıyla birleyerek itaat edip mü’min ve itaat ederek Müslüman olarak ölme çabasında olmayanlar şimdiden şefaatçiler belirleyip kurtulma çabasındadırlar. Rabbimiz bunun boşuna olduğunu bildirir. Yardım göreceğiniz, yani şefaat edecek olan sadece Allah’tır ve göklerin ve yerin hükmedip yönetme hakkı olan hükümranlık, meliklik sadece O’nundur. Sonra yapılanların ve itaatlerin hesabının görüleceği yer olan âhirette O’na döndürüleceksiniz. Yer ve göklerde kimin hükmü geçiyorsa, hâkimiyet kime aitse, insan üzerinde de yalnız ona aittir. İnsanlarda sadece dünya ve âhirette ondan yardım ummalıdır. İnsan güçlü gördüğüne hükmetme ve yönetme hakkı olan hükümranlığı, melikliği veriyor. Allah’ı tanımadığı içinde O’ndan başkasını güçlü ve etkili kabul ediyor ve onlara itaat ediyorlar. Sapmanın ve düzelmemenin sebeplerinin başında Allah’ı gereği gibi tanıyamamak ve tanıtmamak yatar.
“Deki, insanların Melikine sığınırım.” (Nâs/2)
Her insan bir güç sahibine veya güçlü kabul ettiğine sığınmak zorundadır. Gücü kimde görüyorsa, kimi güçlü tanımış ve tanıtılmışsa ona sığınıp yardım isteyecek ve hükmeden ve itaat edilen görecektir. Sığındığı veli, hükmeden rab ve itaat ettiği de ilahı olacaktır. Allah’dan başka da sığınıp yönetme hakkı verdiği meliki olacaktır. Sen onlara deki, ben sadece veli olarak sığınmayı ve yönetme ve çekip çevirmede melik olarak Allah’a sığınırım. Hayata sahip görülen mâlik, hükmeden rab, yöneten melik ve sığınılan da veli görülmüştür. Bunlarda güç var görüldüğünden itaat ederler. Sığınılan ve yardım görüldüğü düşünülen her güç sahibi veli görülmüş, budan dolayı da onlara itaat ederler.
“Mülkünde ortağı yoktur.” (Nîsa/111)
Mülk Allah’ın yarattığı her şey ve yönetme hakkıdır. Mülkünde ortağı yoktur, yani yarattıkları üzerinde tasarruf hakkı, hükmedip yönetme hakkı yoktur. Mâlik olduğu mülkünde ondan başka din adına ve siyasi alanlarda melik olma hakki yoktur. Mülk olan insan üzerinde Rabbimiz benim ortağım yoktur buyurur. Yani insana hükmedip yönetecek benden başka melik yoktur. İnsan üzerinde hâkimiyet ve yönetme hakkı bana aittir buyurur.
“Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü kendisine ait olan Allah yüceler yücesidir. ..”(Zuhruf/85)
İnsan kendinden güçlü gördüğüne teslim olur ve itaat eder. Sığınma ve itaat etmek içinde kendinden güçlü bir merci arar. Allah’ı tanımayınca da yerde din adına tasarrufta bulunacak, siyasi alanlarda hükmedip yönetecek, koruyacak merciler kabul ederler. Oysa Rabbimiz, göklerin, yerin ve içindekilerin hükmetme ve yönetme hakkı olan meliklik ona aittir. Yer ve göklerde bunu yapabilmek güç ve kuvvet ister. O’da yüceler yücesi olan Allah’ın hakkıdır.