Rab: Terbiye eden, ıslah eden, sahip ve efendi olan, hükmedip yöneten, mâlik olan, yarattıklarının rızıklarını verendir. Yaratan ancak yarattıklarına yasa belirleyip onları yönetir, sevk ve idare eder, eğitip terbiye eder. Yaratılan diğer yaratılanlar üzerinde hükmedip yöneterek rab olma hakkı yoktur. Buna kalkışanlar Nemrut ve Firavun gibi haddi aşmışlardır.
Yeryüzüne halife gönderilen insanın ilk gasp ettiği sıfat rabliktir. Hayatına hükmetme konusunda kendi iradesine, hevâsına uyma isteği, Allah ile insanın hâkimiyet yarışına götürdü. Hâkimiyeti kendinde gören o yerde rablik iddia etmiştir. Yaratılışta insandan alınan söz Allah’ın Rabliğinin tasdikidir. Ahirette ise imtihanda olan insana dünyada sana hükmeden, hâkimiyet verdiğin ve itaat ettiğin, hayatını düzenleyen yasaları belirleyen ve yöneten rab kimdi, yani rabbin kimdi denilecektir. Kur’an’da rab sıfatı 970 kez geçer. Ruhlar âleminde verilen ve kabirde de hesabı sorulacak olan rab nedir ve kim olacaktır. İnsan hayatının sevk ve idaresi için olmazsa olmaz olan rab karmamı bu kadar önemli iken insanlar bunun farkında olmadığı gibi rabbin ne manaya geldiği ve insan üzerindeki etkisinin ne olduğu bilinmemektedir. Kur’an’da bu kadar anlatılan bir kavramın çok önemli olduğu anlaşılır. Rabbimizin ısrarla hatırlattığı bu sıfatın bilinmemesi ve insanlara anlatılmaması halife olan ve hesabı sorulacak olan rabbin ne olduğunun bildirilmemesi bir ihanettir.
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Fatiha/2)
İnsanlar hayatlarına hükmedip yönetenleri sever, över ve hatasız kabul ederler. Hatasız kabul edilene itaat edilir ve övülür. İnsan tanıdığını sever, sevdiğine itaat edip hayatına hükmeden görür ve onları över. Övdüklerine hamd etmişlerdir. Hamd; övülen, hatasız kabul edilen, muhtaç olunandır. Mü’min olanlar tüm övgüleri, hatasız kabul etmeleri ancak âlemlere hükmedip yöneten, çekip çeviren, eğitip terbiye eden ve rızıklandıran Rab olan Allah’a yaparlar. Allah’u teâlâ’nın yarattığı her şey âlemlerdir bunlara hükmetme ve yönetme hakkı sadece Rab olan Allah’a aittir. Övülme ve itaat etmede sadece O’na yapılır. Namazın her rekâtında Fatiha da ne söz verdiğini müslümnım diyenler anlamış olsalardı bu zilletin içinde olunmaz ve Müslümanlar arasında ihtilaf kalmazdı. Çünkü Allah’a itaat ve hakkı davet etmekten mü’minler birbirleriyle uğraşacak vakit bulamazlardı.
“Hani Rabbin Âdemoğullarının zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şâhid tutarak, Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Bela, doğru, şâhid olduk. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.” (Araf/172)
Dünya insanının bilmediği ve bilmek zorunda oldukları hatta bilme hakları olan ilk şey yeryüzünde sorumlu halife oldukları ve ilk yaratılışta kendisinden Rab sözünün alındığıdır. Her insan kendisine şahid tutulup bu söz alındı. Allah’u teâlâ ben sizin Rabbinizim demedi de “Rabbiniz değil miyim” diyerek insana tasdik ettirdi. Dolayısıyla insana bilmiyordum mazereti bırakılmadı. Her insan akıl ve iradesiyle bu misak olan antlaşmayı kabul etti. Ahirette bilmiyorduk, unutmuştuk demesinler için de kitaplar ve hatırlatan ve anlamalarını sağlayan yaşayarak da şâhidliğini yapan peygamberler gönderdi. İnsana mazeret bırakılmadı. Her davetçide önce insanlara halife oldukları ve rab sözü verdikleri, bununda ahrette hesabının sorulacağı hatırlatılmalıdır. Hayata hükmedip yöneten rabdir ve her insanda hayatına kimin hükmettiğini ve yönettiğini bilmelidir ve bilme hakları vardır. Kabul edip etmemek onların sorunudur.
“İşte bu Rabbiniz olan Allah’dır. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Yalnız O’na kulluk edin. ..” (En’am/102)
İşte hayatın tüm alanlarında yerde ve göklerde tek hükmeden, ölçü ve yasa belirleyen ve yöneten Rab olan Allah budur. Kainatı yöneten, çekip çeviren Rab sadece odur ve bizde sadece ona itaat eder, sadece onu çok sever ve överiz. Onu sadece vazgeçilmez kabul ederek İlah biliriz. Çünkü Rabbimiz benden başka itaat edeceğiniz ilah yok buyurur. İtaat edilip övülen ilahtır. Allah’ın hükmünün karşısında hükmedip yöneten rabdir ve onların hüküm ve yasalarına, fikirlerine itaat edip yaşamak ilah kabul etmektir. Her şeyin yaratıcısı olan yöneten Rab ve itaat edilen ilah kabul edilir. Rabbimizde yalnız bana kulluk edin, yani itaat ve teslimiyeti hayatınızın her alanında bana yapın emreder. Ayetin verdiği mesajı anlayıp itaat etmek ve bunu etrafa anlatmak her davetçinin işidir.
“Deki; ey Kitap ehli! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir söze gelin. Yalnız Allah’a kulluk edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da bir kısmımız diğerlerini rabler edinmesinler. Eğer yüz çevirirlerse deyin ki, şâhid olun şüphesiz biz müslümanlarız.” (Ali İmran/64)
İnsan mutlaka birilerini hükmeden rab, itaat edilen ilah kabul edecektir. Bu tercih hayatın tüm alanlarında kime yapılacaktır. Allah’dan başka rab ve ilahlıkta hükmedip, yönetme hakkı verip itaat edenlere deki, ey kitab ehli, ey bende bir kitaba inanıyorum diyenler! Kitap ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar ve hayatlarında Kur’an olmayan, bizde kitaba inanıyoruz deyip de ehli kitap gibi kitabı sadece okuyup laik ve demokratik yaşayanlar. Gelin sizin ve bizin aramızda ortak kelime olan la ilahe illallah da buluşalım. Allah’dan başka itaat edilecek başka ilahlar edinmeyelim. Yalnız Allah’a hayatın tüm alanlarında itaat edelim, yani hayatımızın her alanında Kur’an’a göre yaşayalım. O’na isim ve sıfatlarında ortak koşmayalım, hayatımızda Ondan başkası söz sahibi ve sığınılan olmasın. Hâkimiyet hakkı verip hayatımıza hükmeden ve Allah’dan başka yöneten, sevk ve idare eden rabler edinmeyelim. Hayata hükmedip yöneten rabdir. Bu rabliği Allah’dan başkasına vermeyelim de onlara. Bundan yüz çevirirlerse, ilah ve rab olarak hâkimiyeti Allah’a vermezlerse, onlara deyin ki, şâhid olun ki Müslüman ve mü’min olanlar bizleriz.
“Deki şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am/162)
İnsan hayat içinde itaat halindedir. Bu itaati ya yaratıcısı olan Allah’a yapar yada kendisi gibi aciz olan insanın yasa ve fikirlerine yapar. Hâkimiyeti, yani hayatına hüküm belirleyip yönetmeyi Allah’dan başkasına verip yeni rabler edinenlere deki, şüphesiz ben sizin gibi düşünüyor ve yaşamıyorum. Benim itaat ederek ilah kabul ettiğim Allah’ı hayatın tüm alanlarında etkili kıldım. Benim namazımın ölçüsünü O belirlediği gibi kurbanımı ve hayatım içinde her ne yapıyorsam ölçü belirleyen Rab, itaat ettiğim ilah ölüm beni buluncaya kadar âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Hayatıma hükmedip yönetmede ve itaat etmede hâkimiyet hakkı sadece Allah’a aittir. Deki emri hak üzere yaşadığınız hayatı etrafınıza anlatın emridir. Namaz, oruç, hac, kurban gibi itaatlerde Allah’ı Rab kabul ederek itaat edenler, siyasetlerinde hukuklarında ticaretlerinde eğitimlerinde ve hayatın çoğunda itaat işini siyasilere ve din adamlarına yapmaktadırlar.
“O her şeyin Rabbi iken O’ndan başka Rab’mi arayayım? Herkesin kazandığı kendinedir. Hiçbir suçlu bir başkasının suçunu yüklenmez.” (En’am/164)
Rabbimiz akledenlere hükmü açıkça bildirmiş ve Rasulüne bu demesini de emretmiştir. Bugünde her hak üzere olanlara emredilir. Hayatlarına hükmedecek ve yönetecek Allah’dan başka rab edinenlere deki, bende sizin gibi hâkimiyeti verip hayatıma hükmedip yönetecek Allah’dan başka rab mi arayayım? Oysa O her şeyin yöneten Rabbi iken. Yani her şeyin hükmedip yönetenini bırakıp benim gibi acizlere mi bu hakkı verecek ve rab edineceğim. Siz Allah’dan başka hükmedip yöneten rab edinişseniz yaptıklarınız ve sonucunda kazandığınız günah, ceza ve cehennem kendinizedir. Ben sizin suçunuzu yüklenecek değilim. Bana düşen hatırlatmaktır, her peygamber ve davetçi gibi. Allah’dan başkasına itaat edenler ve itaat edilenlerin her biri kendi kazandığının hesabını verecek ve cezasını görecektir. Ahirette kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir.
“Onlar hahamlarını (Yahudi din adamlarını), ruhbanlarını (Hıristiyan din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesih’i, Allah’dan başka rabler edindiler.” (Tevbe/31)
İnsanlar Allah’dan başka siyasi alanlarda hüküm koyan ve yöneten rabler edindikleri gibi, din adına da Allah’ın hükümlerinden başka hükümler belirleyen veya eksilten din adamlarına tabi olurlar ve onları rab yerine koyarlar. Bu ayetin verdiği mesajı Rasulullah (s.a.s.) Adiy bin Hâtim’e söylemiştir. Adiy, onlar din adamlarına rab yerine koymuyorlar, onları Allah’a itaat eder gibi itaat etmiyorlar dediğinde Rasulullah “Toplum, din Adamlarının Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kılmıyorlar mıydı, dedi” Oda evet böyle yapıyorlardı dedi. Rasulullah’da “işte bu o din adamlarına itaattir ve rab edinmektir.” Dedi. Allah’ın hükmünün dışında kim her hangi bir hüküm, fikir, düşünce ortaya koyar ve insanlarda bunu kabul edip itaat ederlerse onları rabler edinmişlerdir. Hıristiyan ve Yahudiler din adamlarına körü körüne tabi olunca müşrik olurlarken İslam toplumunda da aynı haller meydana gelir, fakat bir türlü şirk meydana gelemez. Kutsal ve mübarek topluluk olunca küfür ve şirk onları etkileyememektedir. Aynı bakış ehli kitapta da vardır. Bu konuda da onlara benzemişlerdir.
“Demişlerdi ki biz âlemlerin Rabbi olan Allah’a iman ettik, Musa ve Harun’un Rabbine.” (Âraf/121-122)
Firavun gibi bir zâlimin ve Allah’ın hükmüne karşı hüküm belirleyip hâkimiyeti kendinde gören ve tağutun karşısında hakkı anlayıp Allah’ı rab kabul eden sihirbazlar. Ölümü göze alıp da biz Musa ve Harun’un Rabbi olan Allah’a iman ettik dediler. Toplumun bilmediği bir şeyi sihirbazlar biliyorlardı. Oda sihirle mucizenin farkını bilmeleriydi. Mucizeyi görüp hemen iman ettiler. Allah’a iman ettik demediler de, Rabbe iman ettik dediler. Yani firavuna, sen bizim üzerimizde hükmedip yönetme hakkına sahip olan rab değilsin. Üzerimizde Rab olma hakkı sadece Allah’a aittir dediler.
“Deki ben yalnızca Rabbimden bana vahyolunana uyarım. İşte bu Rabbinizden basiretler taşıyan mü’min bir topluluk için hidâyet ve rahmet olan bir mucize.” (Âraf/203)
Rasule ve her mü’mine hitap eden ve demelerini emreden bir ayet. Hükmeden Rabdir ve ben O’nun hükmüne hayatın tüm alanlarında itaat edip uyarım. Sizin gibi ortada kalıp da kendime hükmedecek ve itaat edeceğim yeni rab ve ilah aramaya ihtiyacım yoktur. Rabbimizin hükmettiği bildirdiği yasalar akleden ve basiret sahibi bir topluluk için hakka ulaştıran, cennet yoluna ulaştıran rahmet, her düşmanı aciz bırakan hükümlerdir. Bu mü’min bir topluluk içindir. Vahye tabi olmayan toplulukların halleri ortadadır. Bu onların tüm iman edemediklerini de gösterir. Yoksa Kur’an kendisine gereği gibi tabi olanları hakka ulaştırır ve orda da tutar. Rabbimiz hakkı anlayacak basiret vermese kimse iman edemez. Allah’dan başkalarından hidayet ve basiret umanların halleri ortadadır.
“Onlara Rabbiniz ne indirdi denildiğinde öncekilerin masalları derler.” (Nahl/24)
Kur’an geçmişten iki bin beş yüze yakın ayetle geçmişten bahseder. Bugünün insanına göre de bin beş yüz sene önce indirilmiştir. Buda geçmiş bakışı oluşturur nicelerinin bakışlarında. Mekke şirk toplumu bu senin anlattığın geçmişin masalları, öncekilerin dediği ve yaşantıları yani sen bize geçmişin masallarını anlatıyorsun dediler. Bugünkülerde Kur’an bin beş yüz sene önce indi. Bu zamana ve insana, teknolojik gelişmelere yeterli değildir. Yani Kur’an geçmişe indi, geçmişin masalları. Siz vahiyden bahsettiğinizde geç bunları, sen ne zamanda yaşıyorsun, bu zamanda bunlar zor diyenlerin bakışları müşrik bakışıdır veya farkı yoktur. Herken vahy karşısında düşünce ve bakışlarına dikkat etmelidir. Rabbiniz ne indirdi, yani size hükmeden rab kimdir. Hayatınızın her alanında yer ve göklerde hükmedip yöneten Rab olan Allah size kitap olarak ne indirdi. Bundan haberiniz var mı? Var olan bilerek, bilmeyende cahillikle Rabbin hükmünü hayata sokmamaktadır.
“Muttakilere Rabbiniz ne indirdi denildiğinde hayır indirdi derler.” (Nahl/30)
Hayatta itaat etmek konusunda hassas olan, vahye uyma çabasında olan, Rabbin rızasından uzak kalma endişesi taşıyan muttakiler ise Rabbimiz dünya ve ahret için doğruya ulaştıracak olan hayır indirdi dediler.
“Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğüt ile davet et. Onlarla güzel şekilde mücâdele et. Rabbin sapanları ve hidayette olanları bilir.” (Nahl/125)
Hükmeden, vahyi gönderen Rabdir. Davet yapan mezhebine, bulunduğu topluluğa ve hocasına değil de Rabbin yoluna, Kur’an’ın belirlediği hak olan yola davet et emredilir. Davet edeceğin bu yolu ve nasıl davet edeceğini o yolu belirleyen Rabbindir. O’da yoluna insanları hikmetle, bilgiyle, doğru anlatımla, güzel bir söz ve öğüt vererek davet et emreder. Davet ettiklerinle tartışma yapma, güzel bir mücadele ile yap. Senin işin hakkı anlamalarını sağlamak, hidayet etmek değildir. Çünkü Rabbin kimin saptığını ve doğru yolda olanları bilir. Sen davetine bak emredilir. Hidayet bizim elimizdedir.
“Sen Kur’an’da Rabbini tek olarak andığında arkalarını dönüp nefretle kaçıp giderler.” (İsrâ/46)
Her topluluk kendisine hükmeden, emreden ve itaat ettiklerini överler, gündemlerinde tutarlar ve severler. Sürekli onları anlatırlar, yaptıklarından ve kerametlerinden bahsederler. Sen de Rabbinin hükmü olan Kur’an’dan bahsedersin. Vahyi sürekli gündemde tutarsın. Hayata hükmetme hakkını Rab olarak sadece Allah’a verilmesi gerektiğini, hâkimiyetin sadece Allah’a ait olduğunu bildirirsin. Bunun karşısında onar gerçek hakkı duymak istemeyin kaçışırlar. Duyma istemezler. Çünkü kendi sapmaları açığa çıktı ve duymak ve dinlemek istemezler. Allah’ın Rabliğini siyasilere ve din adamlarına verdiklerinden hakkı duymak istemezler.
“O Allah benim Rabbimdir ve ben hiçbir şeyi Rabbime ortak koşmam.” (Kehf/38)
Allah’u teâlâ benim hayatıma hükmedecek ve yöneterek terbiye edecek olan Rab O’dur. Ben sadece O’nu hükmeden Rab edinirim ve O’na hiçbir güç sahibini, emredeni yöneteni ortak kılmam. Allah’a hükmedip yönetme hakkı olan Rablikte ortak kılarak şirk koşmam de, diye emreder. Sizin siyasi ve din adına belirlediğiniz ve itaat emrettiğiniz sahte rab ve ilahlara ben itaat etmem ve kabul etmem.
“Ben sizin en büyük rabbinizim dedi.” /Nâziat/24)
Tarihe sapmada, haddi aşmada damga vurmuş, kıyamete kadar gelecek her haddi aşmış ve tağut olmuşlara ibret olsun için firavundan bahseder. Mısır da hâkimiyet kayıtsız şartsız bana aittir deyip insanları kendi yasalarıyla yönetmeye kalkarak rablik iddia etmişti. Kendisini Mısır’ın sahibi görüp istediği yasalarla yöneterek rab gördü ve yalnız kendi yasalarına itaat edilmesini isteyerek ilahlığa kalkışmıştı. Rabbimiz “Ben sizin Rabbiniz değimliyim” derken, firavun topluma akıl ve iradelerini kullanmalarına müsaade etmeyip “Ben sizin en yüce rabbinizin” dedi. Toplumda mecburen kabul etmek zorunda kaldı. Bugünde kendilerini bulundukları yerlerde hâkim ve sahip görenler, hükmetme hakkını ve yönetme hakkını kendilerinde görerek rablik iddia ederler. Kur’an’ın geçmişten bahseden ayetlerine tarih gözüyle bakanların bakışlarında firavun, tağut ve rab kavramları anlaşılmayacaktır.
“Ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.” (Şuara/127)
Her peygamberin toplumlarına dediklerini her davetçide bu bakışta olarak diyecektir. Benim size yaptığım davetini hakkı hatırlatmamın karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Zaten bunun karşılığını veremezsiniz. Benim hakkı davet etmemin karşılığını ancak hakkı gönderen ve hiçbir karşılık beklemeyen Rabbim verir. Hakkı gönderen Rab olan ancak o hakkı hatırlatana bunun karşılığını verir.
“Deki, insanların Rabbine sığınırım.” (Nâs/1)
İnsan aciz ve muhtaç yaratılmıştır. Bundan dolayı birilerine sığınmak, güvenmek ve itaat etmek zorundadır. Ya Allah’a güvenip sığınacak onu veli edinecektir. Sığınılan emretme ve güven verme gücüne sahip olandır. Emreden, hükmedip yönetendir. Buda rabdir. Allah’dan başkalarına din adına ve siyasi alanlarda hükmetme ve yönetme hakkı vererek Allah’dan başka rab edinenlere deki, ben hâkimiyeti, hayatıma hükmetme ve yönetme hakkını güvenip sığınarak sadece Allah’a veririm. Sığınılan velidir. Veli edinilen emredip yöneterek vâli olur. Hükmedip yöneten vâli, onları emretmek ve yönetmekle rableri olur. Bu hak sadece Allah’u teâlâ’ya verilir.
“Ben onlara sadece benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında olduğum müddetçe onların üzerine şahittim. …” (Mâide/117)
Her insan dünyada yaşadıklarının ve vesile olduklarının hesabını Rabbine verecektir. Peygamberler dâhil ne anlattıklarının ve nasıl bir yol bıraktıklarının hesabını rabbine verecek ve toplumlarıyla birbirlerine şâhid tutulacaklardır. Hz. İsa’da kıyamet günü Hıristiyanların sapmasının hesabını rabbin everiyor. Ya da Rabbimiz ondan sonra sapanlarında hesabını hz. İsa’ya soruyor. Hz. İsa, ben onlara benimde hayatıma hükmedip yöneten sizinde Rabbiniz olan Allah’a itaat edin, hakimiyeti sadece Rab olan Allah’a verin diye bildirdim der. Âhirette olacak olan bu hadiseyi Rabbimiz kitabında bugünün insanına bildirmektedir. Peygamberim hesap verecek, siz de nasıl bir davet yaptığınızın hesabını vereceksiniz buyurur. Hz. İsa, ben aralarındayken Rab olarak sadece sana hâkimiyeti vermişler ve itaat ederek de sadece seni ilah iliyorlardı, bende buna şahittim der.
“Dualarının sonu hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a’dır.” (Yunus/10)
Dünyada sığınma, yardım isteme, itaat etme, hükmetme ve yönetme işini sadece Rab olarak Allah’a verenlerin âhirette ve cennette âlemlerin Rabbi olan Allah’a olacaktır. Dünyada itaat ederek, güvenerek övüp yücelttiklerini yani hamd ettikleri Rablerine son hamdlerini, son övme ve yüceltmelerini cennete Rablerine yapacaklardır. Bu Hamdi hak edenler dünyada Rabbi sadece övüp yüceltenler, itaat edenlerdir. İtaat edilen mutlak övülmüştür. İtaat; sevginin, değer vermenin sonucudur. Kime yapılırsa övme de onadır.