İslamın hakim olduğu yerlerde ve batılın hakim olduğu yerlerde bazı konular değişse de, yeryüzüne geliş amacının farkında, Rabbe verdiği sözlerin bilincinde olan zamanın halifesi bir erkek. Aklını, iradesini ve vicdanını Rabbinin iradesi olan Kur’ana teslim eden, kendi ve etrafıyla emrolundukları gibi dosdoğru olma mücadelesi verendir. Sorumluluğu sadece kendisi değil, eşi, çocukları ve etkili olduğu etrafı içindir de. Allah’ın dininin yaşayanı ve etrafına şahidi olduğunun farkında olandır. Rasule tabi olup itaat eden ve kendisine de tabi olunan, mü’min ve Müslüman olarak tasdik edilendir. Rabbine, kendisine, eşi ve çocuklarına, büyüklerine, komşu ve akrabalarına, müminlere ve etrafına karşı örnek ve şahid olduğunun farkında olandır.
RABBİYLE İHSAN HALİNDE
“ Onlar ayaktayken, otururken, yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler. ….” (A. İmran /191) Ayeti gereği ayakta her ne iş ortaya koyuyorlarsa, otururken ne iş ve konuşma yapıyorlarsa, istirahat hallerinde dahil, tüm hayatı Rablerinin kendilerini gördüğü düşüncesiyle hareket edendir. İnsan bu üç halin dışında bir iş yapmaz. Bu üç hal hayatın tamamı demektir. Tüm hayatında ihsan halinde, yani Rabbinin kendilerini gördükleri bakışıyla hareket edenlerdir. Hoşuna gitmese de, Rabbinin emrine gönülden itaat edendir. “ Rabbine yemin olsun ki aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem seçip, sonra da verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan, tamamen boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa/65). Yine Rasulullah (s.a.s) “ Arzusunu benim getirdiğime tabi kılmayan (tam) iman etmiş olmaz.” (Nevevi) Rabbinin iradesi olan kitabı kabul edip, tüm ayetleri emir olarak tasdik edip, güvenerek hayatını anayasa olan kurana teslim eden, o kitaba iman etmiştir. İman ettiği kitaba hayatının tüm alanlarında emrolunduğu gibi etrafıyla itaat etmeye çalışan, o kitabın müslimi olandır.
İhsan halinde Rabbinin tüm hayatını kontrol ettiği ve her an sınanıp deneneceğinin bilincinde olandır. Kitabın emrettiğini yapan ve yasakladıklarından kaçınıp takvalı olan, ihsan halinde itaat eden ve karşılığını Rabbinden umarak ihlasla bir hayatı oluşturandır. Farzları ve nafilelerini takva, ihsan ve ihlasla örnek olduğu bilinciyle, karşılığını Rabbinden umarak yapandır. İmanında, ahlakında, ibadetlerinde, muamelatta, siyasi, hukuki eğitim, ticari, komşuluk, akrabalık, kardeşlik, hayatın tüm alanlarında Rabbinin kendisini gördüğü bilinciyle ihsan halinde bir hayat yaşayandır. Allah’ın c.c. iradesi olan Kur’anı diliyle tilavet, aklıyla kıraat, kalbiyle de tertil edip vicdan muhasebesiyle emrolunduğu gibi dosdoğru olmaya çalışandır. Fatiha da verdiği ahdini namaz sonrası yerine getirme mücadelesi içindedir. Asır suresinde bildirilen kurtulanların vasfı olan iman edenler, yani Allah’ı kitabını, peygamberini kabul edip, tasdik ederek, hayatın her alanında güvenerek kendini ve ehlini teslim eder. Amel değil de, şirkten, haramdan, bid’a ve hurafeden, riya ve hasetten, kibirden arındırılıp ıslah edilmiş salih amel işler. İman ve salih amele dönüştürdüğü hayatını bir başkasına tavsiye eden ve her sıkıntıdan sabırla çıkma mücadelesi verip bunları tavsiye edendir.
Malı ve canı cennet karşılığı sattığının bilincinde olup verenin yolunda kullanır. Bunun için malı ve canı korur. Bedeni zararlı şeylerden uzak tutar ve sağlıklı kalması için yemesine içmesine ve sporuna dikkat edendir. Bunlar Rabbe yapılan ibadetlerin gereği gibi yapılmasını sağlar. Bedenine ve dış kıyafetlerine dikkat eder. Çünkü etrafına karşı örnek ve şahid olduğunun bilincindedir. Aklını, iradesini, zamanını ve bedenini ilmi öğrenme yolunda bir ömür kullanır. Hak üzere kalmak için salih arkadaşlar edinir ve çocukları içinde arkadaş çevresine yardımcı olur, ortamlar oluşturur ve gittiği derslere çocuklarını da götürür. Aile büyüklerine karşı hürmet ve saygılı davranır. Büyüklerinin dünya işlerinde verdiği rahatsızlıklara sabreder, Allah’a isyan konusunda onlara itaat etmez. Büyüklerine karşı yaptığı bu davranışın yarında kendisi için yapılacağını ve aynı konumda olacağını bilir. Büyüklerine karşı davranışın çocuklarına örnek oluşturduğunu bilendir. Davranışının sonrakilere davranış belirleyeceğini bilir. Anne ve babasına ve büyüklerine yapacağı en iyi iyiliğin iman ve İslam üzere olmalarına yardımcı olmak olduğunu bilendir. Büyükleri mü’min olmasalar da ihsanda bulunur.
CENNETE TALİP EŞ VE ÇOCUKLAR
Aile oluşumuna değer verir. Onların dünya ve ahiretlerinden sorumlu olduğunu bilir. “ Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. …” (Tahrim/6) Bu ayetin üzerine yüklediği sorumluluğun farkında olup, hiçbir fedâkarlıktan kaçınmaz. Yapmış olduğu infakların ve İslami çalışmalarında eşinin ve çocuklarının da ahiret kazancı olduğunun bilincindedir. İyi bir ailenin islamın hakim olmasındaki etkisini bilir, eşi ve çocuklarıyla örnek bir aile oluşturma mücadelesi verir. Bunun için Saliha bir eş tercih eder. Kendinin ve neslinin iman ve islam üzere olması için bu tercihi yapar. Eşi onun bu yolda en önemli ortağıdır. Eşini dininin yarısını kurtaran bir mü’min olarak görür. Eşine karşı davranışlarıyla çocuklarına babanın ve eşin örnekliğini sergiler. Kendisinin de nice eksikliğinin olduğu bilinciyle, eşinin hatalarını affeder, anlayışlı davranır. Çocuklarının eğitiminde eşiyle beraber hareket eder. Nice ailelerin sorunu olan kaynana gelin çatışmasında eşi ve annesi arasında iyi bir köprü oluşturur. Ortaya koyduğu eşlikle kızlarının da eş seçiminde belirleyici olur. Aileye ve akrabalığa önem verir, fakat babasını, eşini, çocuklarını, kazandıklarını, Allah’dan, Rasulünden ve onun yolunda cehd ve gayret etmekten daha sevimli bulmaz. Onlarında kendisi için imtihan aracı olduğunun farkında olandır.
Çocuklarının Allah’ın c.c. kendisine emanet edilmiş, ondan sonra o yerin halifeleri olduğunu bilir ve öyle davranır. Yalnız Rabbe teslim olur ve Rabbe teslim olan halifeler yetiştirir. Yetiştirdiklerinin kendisinden sonra amel defterini kıyamete kadar kapatmayacak bir emanet bilinciyle çocuk ve torunlarına bakmalı ve yetiştirmelidir. H.z İbrahim ve h.z. Yakub gibi, çocuklarına dünyalık tavsiyesi değil de, hak yolun devamı ve ancak Müslüman olarak ölün tavsiyesinde bulunup, bunu vasiyet edendir. Çocuklarına sevgi ve merhamet göstermelidir. On çocuğu olup da sevgi göstermeyen sahabeye Rasulullah (s.a.s) “ Allah senin kalbinden merhameti almışsa ben ne yapayım.” Buyurmuştur. Geleceğin lider ve örnek olan, ilim ehli insanlarının kendisine emanet edildiğinin bilincinde olandır. Kazandıklarını cimrilik edip biriktirmek yerine, eş ve çocuklarıyla cömertçe israf etmeden harcayandır. Onlara yedirip içirmediğini yemeyip içmeyen, yese de onları da istifade ettiren ve yedirip içirdiklerini bir ibadet kabul edendir. Çocukları arasında hiçbir ayırım yapmayandır. Onları büyüse de bir ömür mü’min ve Müslüman olarak yaşamalarına yardımcı olandır.
ALLAH’IN c.c. BİZE TERCİHİ AKRABALAR
Allah’ın birleştirilmesini istediği ilişkilerden biri olan akraba ilişkilerini gereği gibi yerine getirir. Rabbinin akrabaları kendisine yakın seçtiğinin bilincindedir. Mü’min olan akrabalarla ilişkilerini kesmesinin rahmetten uzak kalınacağını bilendir. İbadet ve dualarının kabul olunmasında akraba ilişkilerinin öneminin farkında olandır. Böyle bir dünya ortamda da, akrabaya yapılacak en güzel iyilik, onlara sürekli hakkı hatırlatmak, hak üzere kalmalarına yardımcı olmaktır. “ Fakirlere verilen sadaka bir sadaka, akrabaya verilen ise iki sadaka. Biri sadaka, diğeri akrabaya iyilik.” (Tirmizi) Rabbimiz kendi tercih ettiğine iyiliği iki katıyla mükafatlandırmaktadır. Mü’min, sevdiği şeylerden infak etme örnekliği gösterendir. “ Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz. …” (A. İmran/92) Kişinin istifade ettiği her şeyi etrafı içinde harcaması infaktır. Malı, sevgisi, ilmi, zamanı, gücünü v.b. etrafı içinde harcamasıdır. Tüm yaptıklarının karşılığını yalnız Rabbinden bekleyendir. Rabbimiz kullarına yapılan yardımı kendine yapılmış kabul ettiği gibi, o iyiliği yapanın tutan eli konuşan dili yürüyen ayağı olacağını da bildirmiştir. Mü’min bu bilinçle hareket edendir. Kendi akrabalarına ihsanda bulunduğu gibi eşinin de akrabalarına aynı muamelelerde bulunandır.
ÖRNEK ALINACAK KOMŞULUK
Yaptığı her şeyin islamın şahidliği olduğunu bilir ve komşularla bu bilinçle muamelede bulunur. “ Cebrail bana komşuyu o kadar tavsiye etti ki, onu mirasçı yapacak zannettim.” (Buhari – Müslim) Komşuya da yapılacak asıl iyilik onların iman ve İslam üzere olmaları ve kalmalarına yardımcı olmaktır. Komşudan kaynaklanan hatalarda hoşgörülü, affedici ve iyiliklerini isteyendir. Kendi huzurunun devamında komşularının da payı olduğunu bilincindedir. Gayri müslimde olsa komşuya iyilikte bulunandır. Çünkü Müslüman bir komşunun örnekliğini göstermektedir. “ Allah katında komşuların hayırlıları, komşularına en hayırlı olandır.”(Tirmizi) Kötü komşuluğun amelleri zayi edeceğini bilendir. Yine “ Komşusunun şerrinden emin olmadığı kimse, vallahi iman etmiş olmaz.” (Buhari- Müslim) Mü’min etrafına karşı Allah’ın dininin şahidliğini yaptığını bilmek zorundadır. İstediği gibi davranamaz. Komşudan gelen sıkıntılarda hemen karşılık vermez, sabredip kötülüklerine kötülükle muamele etmez. Zaman nice sıkıntıların ilacı olmuştur.
RABBİN KARDEŞ KILDIĞI KARDEŞLİK
“ Ancak mü’minler kardeştir.” ( Hucurat/10) Emrini kendi üzerine kabul eder ve kardeş olmanın gerekliliklerini yerine getirir. Kardeşleriyle bir davanın ferdi, bir duvarın tulaları, bir vücudun azaları ve aynı safı oluşturan fertler ve birbirlerine cenneti kazandıran ortaklar bakışında olandır. “ Allah c.c. buyurdu ki; benim için birbirlerini sevenlere peygamber ve şehidlerin gıpta edeceği nurdan minberler vardır.” (Tirmizi) yine “ Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” (Müslim) Bugün mü’min cemaatlerin birbirlerine olan bakışları, emredildiği gibi olmadığı görülmektedir. Oysa şirkin hakim olduğu, mü’minlerin azınlıkta bulunduğu toplum olan, peygamber ve ashablarının arasında ihtilaf, kavga, tartışma, en iyisi biziz, bize gelin gibi ihtilaflar olmamıştır. Onların mücadelesi hakkı bulundukları yerde hakim kılmaktı. İhtilafları, islamın hakim olduğu, müslümanların rahat oldukları dönemlerde idi. Bugün İslam hakim olmuş gibi mü’minler birbirleriyle uğraşmaktadır. Oysa onları affetmeli, afları için dua etmeli, kol kanat germeli, hatalarına hoşgörülü olmalıydı.
“ … Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.” (A.İmran/134) Mü’minlere karşı alçak gönüllü, hakkın üzerini örten kafirlere karşı izzetli ve şiddetlidir. Mü’minlere karşı güler yüzü sadaka bilendir. Kardeşlerinin hak üzere kalmaları için sürekli nasihat eder ve örnekliğiyle yol gösterir. Sevmedikleri söz ve davranışları kardeşlerinin gıyablarında yapmaz. Gıybetin kardeş etini yemek kadar kötü olduğunun bilincindedir. Amellerini hased, kibir, gıybet gibi kötü hasletlerle yok etmeyendir. Kardeşlerini kıracak, kırmaya götürecek tartışmalardan kaçınandır. Alay yollu şakalardan kaçınır ve kendisine yapılmasını istemediğini kardeşlerine yapmaz. Kendisi ve ailesi için istediğini, kardeşleri ve aileleri içinde isteyendir. Ve bunun için çalışmalar yapar ve var olan çalışmaların içinde olur.
Rabbin kardeş kıldığını kardeş kılamamak bir bakış, bilgi eksikliği sorunu, bilgiyi üzerine alamamak, cemaatçi ve hocacı olmanın sonucudur. Sevginin Allah c.c. için olma esası vardır. Nice basit meseleleri mazeret kabul edip, kardeşlerine küsmez ve onları terk etmez. İş ortamında, akrabalarda nice hatalarında müşrikleri terk etmeyenler, mü’minlerin basit hatalarında terk edebiliyorlarsa, bu ciddi bakış sorunudur. Ayetin mesajını kendi üzerine alamamaktır. Elinden ve dilinden mü’minlerin zarar değil, tam tersi fayda gördüğü kimse olmalıdır. İman güvenmek, mü’min Allah’ın güveninde olan, Allah’ın güvenine insanları çağıran ve insanlara güven verendir. Bu vasıfları üzerinde bulunduran mü’min olmaya çalışır.
TOPLUMUN ISLAHINDA ŞAHİD VE ÖRNEK
“ Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz. İyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsınız. Allah’a da inanırsınız. ….” ( A.İmran/110) Bu ayetin üzerindeki sorumluluğun farkında olup hayırlı topluluğun gereğini yapandır. İmanıyla, ahlakıyla, ibadetleriyle, toplumsal ilişkileriyle, dünya hırsları göstermeden, Rabbine ve insanlara verdiği ahidlerine vefalı örnek ve nasihatkar olandır. Dava adamı topluma, yeryüzüne geliş amaçlarının ne olduğunu ve verdikleri Rab sözünü hatırlatan, kitabın gönderiliş amacını ve Rasulün örnekliğini sürekli gündemlerinde tutandır. Allah’ı yasa koyup, çekip çeviren, terbiye eden Rab, itaat edilen, övülüp, çok sevilen ilah, duygulara, düşüncelere sahip, ele geçirip istediği gibi yöneten malik, sığınılan, yardım istenilen, koruyup gözeten, emredip yöneten veli, güvenilip, işlerin teslim edildiği vekil olarak tanıtandır. Toplumun cehaletlerinden kaynaklanan kusurlarına hoşgörülü olan, iyi geçinip hakka davet yollarını açık tutandır. Hakka davet etmesi gerektiğinin şuurunda ve bunun peygamberlerin ve yolunda olanların vazifesi olduğunu bilir ve sonrakilere de böyle bir bakış ve örneklik oluşturur. Örnek oluşundan dolayı, toplumun hoş karşılamayacağı söz ve davranışlardan uzak durur. Her hak sahibine hak ettiği ne ise onu yerine getirir.
Kimseyi kafir ve müşrik yapmaya veya ispat etmeye değil de, şirk ve küfürde olanları kurtarmaya çalışandır. Toplum içinde kendisini ilgilendirmeyen işlerin ardına düşmez. “ Kişinin Müslümanlığının güzelliği, kendisini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesidir.” (Malik-Ahmet) Zandan kaçınır ve zannın konuşulmasına engel olur. Zannın çoğunun yalan olduğunun bilincinde olandır. İnsanların sırlarını araştırmadığı gibi, yayılmasına da engel olur. Allah’ın gizlediği, affettiği, kul ile Allah arasında kalması gereken meseleleri, o ifşa etmez. Şirk, haram, bid’a, hurafe, hased, yalan, gıybet gibi hastalıklarla bozan değil, toplumun ıslahına çalışandır. Çünkü hak ya da batıl namına vesile olduklarından dolaya, yapan gibi olduğunun farkındadır. İslam toplumunun oluşmasında yaptıklarının ve mücadelesinin örneklik oluşturduğunu bilir. Ve bunun için nesiller yetiştirendir. Her hal ve hareketinde hakkı hatırlatır ve sadece hak olana çağırır. İnsanların konumlarına ve kapasitelerine göre iyiliği emreder ve kötülükten sakındırır. Davetçi olarak kendini ve etrafındaki kapasiteli olanları yetiştirir. Bunun peygamberlerin vazifesinin devamı olduğunu ve Allah’ın iradesine davet ettiğinin şuurundadır.
Topluma karşı içi ve dışıyla, yani mü’min ve Müslüman olarak net olur. Tebliğde her fırsatı değerlendirir. Davete icabet eder ve icabet edilmesini ister. Kur’an da bildirilen Rabbimizin “ deki ” emrinin gerekliğini yerine getirir, sonra topluma der. Her haliyle islamın temsilcisi olduğu için riya ve gösterişten uzak durur. Rabbinin sayamayacağı nimetlerine şükür, toplumun iyiliklerine teşekkür edendir. Toplumun hakkı anlama ve yaşamalarınsa sabırla bekleyen, zorlaştırıcı değil, Allah ve Rasulünün bildirdiği ölçüde kolaylaştırandır. Yapamayacakları ve anlayamayacakları şeylerde toplumu zorlamayandır. Amacı Allah için adaletin ayakta tutulmasıdır. Hedefi hayırda yarışıp, şerrin karşısında durandır. Toplumun sapmışlığına, bozulmuşluğuna sevinmez, dert edinip ıslah olmaları için çalışır. Felaketin topluca geleceğini bilendir. H.z Musa’nın duası gibi, içlerindeki akletmeyen beyinsizler yüzünden helak olmak istemeyendir. Rabbin rızası için iyilik yapar, yaptıklarını başa kakmaz. Dünyaya istifade edilecek kadar değer verir ve asıl çalışmasını sonsuz hayatı olan ahiret için yapar. Etrafına da böyle bir bakış verir. Yıllar sonra da aynı bakış ve mücadele içinde olandır. Bir ömrü iman ve İslam üzere örnek olduğu bakışıyla yaşama gayreti gösterir.