Küfür: Bir şey örtmek, gizlemek, nimeti inkar etmek, nankörlük etmektir. Araplar geceye, çiftçiye mükeffer, kâfir, yani örten ve gizleyen derler. Çiftçi tohumu örttüğü için, gecede gündüzü örttüğü için gizleyen anlamında kâfir denmiştir.
İman etmeyen kimse hakkı örtmüş, kalbinin üstünü örtmüştür. Nimete şükretmeyen, verenden bilmemiş ve verenin yolunda kullanmamıştır. Kâfir görmeyen değil, görmek istemeyendir. Çünkü küfür bildiğini ve gördüğünün üstünü örtüp görmek ve bilmek istemeyendir. Bugünün kâfir ve küfür tanımı eskilerin kâfirlerine ve ehlikitaba uymuyor. İnkar etmek manasına kâfir olan kimse bulunamaz. Allah’ın isimlerini, kitabını ve peygamberinin hakkının üstünü örtme, emirleri gizleme ve yok sayma küfürdür. Kitabın, vahyin verdiği mesajın üstünü örtmek, gizlemek, eski ümmetlerden bahseden hükümlerin mesajını gizlemek birer örtme ve gizleme olan küfürdür.
“Bir zamanlar meleklere Âdeme secde edin demiştik. İblis hariç secde ettiler. O secdeden yüz çevirdi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara/34)
Küfrün ve hakkın üstünü örtüp yerine kendi iradesini geçiren ilk kâfir şeytandır. Şeytan âdeme secde etmemiş, Allah’ın bu hükmünün üzerine kendi hükmünü koymuştur. Hâkimiyeti Allah’dan alıp o meselede kendinde görmüştür. Allah’ın hâkimiyetinin üstüne kendi hâkimiyetini, kendi hükmünü koyarak örtmüş ve kâfir olmuştur. Allah’ın vahyinin üzerini kendi iradesiyle, fikriyle gizlemiş, örtmüş küfredip kâfir olmuştur. Allah’ın hükmünün üzerine kendi hükümlerini geçirenler, kitabının üzerine kendi yasalarını, kitaplarını, fikirlerini geçirenler hakkı gizlemiş ve kâfir olmuşlardır. Kâfir inkâr eden değil, var bildiğini, anladığının üzerini örtmüş, hak olanı gizlemiş, yokmuş gibi davranmıştır. Allah’ın hükmünden yüz çevirmek, o hükmü hayatına sokmamaktır ve yerine başka hükümleri geçirmektir. Bu vasıfta olanlar şeytanın yolunda olanlardır. Akibetleri ve vasıfları da aynı olacaktır.
“Şüphesiz ki Allah’ı ve peygamberini inkar edenler, Allah ile peygamberinin arasını ayırmak isteyenler, onların bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederiz diyenler ve ikisinin arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten kâfir olanlardır. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nîsa/150-151)
Kâfirlerin birkaç vasfı da, Allah’ı ve peygamberini inkâr edenler, yani Allah’ın hükmünün üzerini örtenler, Rab ve ilah oluşunun üzerini örtenler, veli ve vekil oluşunun üzerini örtenler. Yani, isim ve sıfatlarını başkasına vererek üzerini örtenler küfredenlerdir. Peygamberin Mekke de iman ve ahlaki örnekliğinin yerini, Medine de muamelatı, siyaseti hukuku, eğitimi ve ibadetlerindeki örnekliğinin üzerini siyasi ve din adına başka örnekliklerle örtenler, inkâr eden, yani küfredenlerdir. Bunlar Allah ile peygamberinin arasını ayırmak isterler. Allah’ın kitabını kabul ederiz ama kitabın örnekliği olan sünneti imani, siyasi, hukuki, eğitim gibi nice alanlarda hayatımıza sokmayız diyenler. Kitabıkabul, sünnete gerek yok deyip Allah ile Rasulünün arasını açmak isteyenler sünneti almayarak kitabın uygulamasını almamışlardır. Allah’ı kabul, kitabını da kabul etme iman ettik iddiasıdır. İmanın eseri ise kitaba ve kitabın sahibine itaat etmedir, oda islamdır. Kur’anın pratiği uygulaması sünnettir, Rasulü hayatın tüm alanlarında örnek almaktır, buda islamdır. Allah’a itaat etmenin ölçüsü ve örneği Rasule itaat ve tabi olmadan geçer bunu yapmayanlar Allah ile Rasulünün arasını açmak isteyen kâfirlerdir. Kitabın bir kısmını alırız, yani ahlakını ve ibadetlerini alırız, iman ve muamelatını almayız deyip de inkar edenler. Aldıklarıyla amel emişler almadıklarını da örtmüş ve gizlemişlerdir. Bu aldıklarına inandık, almadıklarımızı da örtüp küfrettik demişlerdir.
Yine bunlar Allah’ı ve kitabını okuruz, kabul ederiz, kitabımız deriz, fakat hayatımızın çoğun sokmayız derler. Allah’ın kitabı yerine kendi yasalarını ve fikirlerini geçirirler, hâkimiyeti Allah’dan alıp kendilerine verirler, İslam ile diğer yasalar arasında bir yol tutmak isterler. Kur’andan vazgeçmedikleri gibi laiklik ve demokrasiden de vazgeçmeyip bu bakışta olanlar yeni bir yol belirlemişlerdir. Rabbimiz işte bunlar, bu vasıfları ortaya koyanlar hakkın üzerini örtmüş ve gizlemiş olan kâfirlerdir buyurur. Kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlanmıştır. Çünkü onlar anladıkları, bildikleri hakkın üzerini batıllarla, hevalarıyla gizlemişler ve örtmüşlerdir.
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe/32)
Allah’ın kitabı olan Kur’anı hayatlarına sokmayanlar, yerine kendi oluşturdukları yasaları geçirenler farkında olarak veya olmayarak Allah’ın nurunu söndürmek istemişlerdir. Hâkimiyeti allah’dan alıp kendilerine verenler kitabı sözleriyle yazdıklarıyla söndürmek istemişlerdir. Kurân yerine kendi fikirlerini, yasalarını, hocalarının fikirlerini gündemde tutanlar, savunanlar, destekleyenler hakkı söndürmek isteyenlerdir. Allah’ın nuru olan Kur’an insanları iman üzere tutarak dünya ve ahretlerini aydınlatır. Kur’anı hayatlara sokmayanlar insanların dünya ve ahretlerini karartmak isteyenlerdir. Hakkın üstünü örtüp gizleyenler küfretmiş olan kâfirlerdir. Kâfirler istemese de tarih boyunca Allah nurunu tamamlamış ve insanların hayatlarını aydınlatmıştır. Kâfirler istemese de Allah c.c. nuru olan kitabıyla insanları hidayetle iman nuru içine sokacaktır. Kâfirler istemese de İslam insanlar arasında yayılacaktır. Kitabını tamamladığı gibi, insanların hayatlarında da hidayetiyle tamamlayacaktır.
“Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve onarın harap olmalarına çalışandan daha zalim kim olabilir. …” (Bakara/114)
Kâfirlerin bir vasfı da Allah’ın mescidlerinde ve camilerde O’nun adının anılmasını engellerler. Allah adını engellemezler, fakat Rab, ilah, malik, melik, veli, vekil gibi nice isimlerinin ve manalarının ne olduğunu anlatmadıkları gibi anlatanları hain, fitneci ilan ederler. Allah’ın isim ve sıfatlarını ve ne anlama geldiğini anlatmayanlar o mescid ve camilerde Allah’ın adının anılmasını engellemişlerdir. Sonra mescidlerin hakkı ortaya koymasına engel olarak, kapatarak, izin vermeyerek harap etmişlerdir. Bunlar hakkın gizlenmesi ve örtülmesi olan küfürdür. Mescid ve camilerin on işlevi varken sadece namaz kılma yeri haline getirmek onları harap etmektir. Dokuz işlevini engellemek o alanlarda harap etmedir. Örnek eğer Rsulullah (s.a.s.) ise bakılsın mescidi nasıl ihya etti. İhya edilmeyen alanlarda o mescid harap edilmiştir. Maddeten destek vererek mescidleri ayakta tutmak isteyenler, siyasi verdikleri, desteklerle o mescidlerin harap olmasına vesile olmuşlardır. Vesile olanda ayet ve hadiste yapan gibidir.
“Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını Allah’ın yolundan alıkoymak için harcarlar.” (Enfal/36)
Rabbimiz şüphesiz ve kesinlikle hakkın üstünü örten, hakkı gizleyenler hakkın üstünü kendi iradeleriyle gizleyenler ve örtenler, mallarını, ellerindeki imkânları makam ve mevkilerini insanları Allah2ın yolundan alıkoymak ve saptırmak için harcarlar buyurur. Tarih boyunca haddi aşarak tağut olan, hakkın üstünü kendi yasalarıyla örtenler firavun ve benzerleri gibidir. Bunların yollarını ve yasalarını mallarıyla destekleyen Karun ve zamanın holdingleri para babaları hayatlarını değiştirmemek ve batıl düzenlerinin bozulmaması için imkânlarını sonuna kadar batıl ayakta dursun v insanlar hakka tabi olmasın için harcadılar ve harcamaktadırlar. Kur’an hayata hâkim olmasın diye imkânlarını harcayanlar inkar eden, yani hakkın üstünü örten kâfirlerdir. Kâfirler mallarını ve imkânlarını hak hâkim olmasın diye harcarlar, mallarını hak hâkim olmasın diye de harcayanlar kâfirlerdir. Küfrü ve şirki ayakta tutan her destekleyenler, hakkın ortadan kalkmasına vesile olmuşlardır.
“Bunların durumu, firavun ailesinin ve onlardan önce gidenlerin durumu gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanladılar. Allah’da onları günahları sebebiyle yakaladı. Allah cezalandırması çok çabuk olandır.” (Ali İmran/11)
Hakkın üstünü örtenler, Allah’ın hüküm koyma hakkı olan hâkimiyeti kendi hükümleriyle gizleyenlerin durumu firavun ve destekçilerinin ve onlardan önce haddi aşanların durumu gibidir. Firavun ve benzerleri Allah ile bulundukları yerlerde ve zamanlarda hüküm yarışına girdiler ve Allah’ın hükümlerini insanların hayatlarına sokmadılar ve müsaade etmediler. Önceki sapanlar, Allah ile irade yarıştıranlar kendi dönemlerinde ayetleri yalanladılar. Hayata sokulmayan her ayet yalanlanmış, yerine başka yasalar getirilerek üzeri örtülmüştür. Bu günde aynı tavrı ortaya koyanlar ayetleri yalanlamışlardır, yani hayatlarına ayetleri sokmamışlardır. Tarih boyunca Allah ile yarışanlar, insanları kendi yasalarıyla saptıranları Rabbimiz azabıyla yakalamış, sistemlerini ve düzenlerini dağıtmıştır. Nuh kavmi gibi 950 yılda geçse Allah katında zamanın önemi yoktur. Zamanın uzun olması insanlar içindir. Her haddi aşan düzenlerinin yok olmayacağını sonsuz devam edeceğini savunmuş, ölmeyecek bakışında olmuşlardır. Geçmişteki örneklerine ve yolunda olduklarına bakmazlar. Allah’ın gazabı zamanın haddi aşıp kâfir olanların üzerine.
“Müminler müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmesinler. Kim bunu yaparsa Allah’dan beklediği hiç bir şey yoktur. ..” (Ali İmran/28)
Mü’min Allah’ın isim ve sıfatlarına, O’nun kitabına ve örnek kıldığı Rasulünün örnekliğine güvenen ve itaat edendir. Kendisi gibi llah’a kitabına ve Rasulüne güvenip itaat eden mü’minleri bırakıp, Allah’ın hükmünün üzerini kendi hükümleriyle örten, hakkı gizleyen, anlaşılmasına engel olan, anlatmayan kâfirleri veli edinmezler. Rabbimiz kâfirleri veli edinmeyin emreder. Veli edinme, kâfir olanlara sığınmama, yardım istememe, koruyup gözeten bilmeme, hüküm belirleyip yönetme hakkın vermemedir. Avrupa ve Amerika’nın yasalarını, yaşam şekillerini alma, onların yolundan gitme, onlardan yardım isteme ve bekleme, kendilerini koruyan bilme veli edinmedir. Kâfirleri veli edinmeyenler mü’min olanlardır. Kim Allah ile hüküm yarıştıran ve hayatlarına Allah’ın hükümleri olan Kur’anı sokmayan, hakkın üzerini kendi fikirleri ve görüşleriyle örtüp ayetlerin anlaşılmasına engel olursa kâfirleri veli edinmiştir ve bunları Allah ile hiçbir ilişkisi kalmamıştır. Bunların Allah’dan bekledikleri hiçbir şey yoktur. İslam toplumuna bakın verdikleri destek ve kâfirleri veli edinmelerinin sonucu olarak Allah’dan bekledikleri hiçbir şeye ulaşamamışlardır. Dualarına karşılık da bulamamaktadırlar. Dünyanın sapıklıklarını gören İslam toplumu aynaya bakmamaktadır. Bundan dolayı da kurtulma çabasında değildirler.
“Halbuki Allah kitapta size, Allah’ın ayetlerinin inkar edildiği ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, ondan başka bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber oturmayın. O takdirde sizde onlar gibi olursunuz diye indirdi. Muhakkak ki Allah münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennem de bir araya toplayacaktır.” (Nîsa/140)
Rabbimiz hak nedir, batıl nedir, hakta olanlarla batılda olanları apaçık kitabında bildirmiştir. Küfrü, şirki, imanı ve islamı apaçık bildirmiştir. Kitap da size Allah’ın ayetlerinin üzerinin örtüldüğü, yerine başka yasaların geçirildiği, hükümlerin anlatılmadığı, gizlendiği, verdiği mesajın verilmediği, Allah ile hüküm yarıştırıldığı ve Ayetlerinin yerine başka yasaların getirilip, Kur’an ve hükümleri yokmuş gibi davranıp alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka söze dalarlarsa, hüküm yarıştırmaktan vazgeçerlerse, onlarla beraber oturmayın. Yoksa sizde hükmü inkâr eden ve alay edenler gibi olursunuz. Muhakkak ki Allah hakkın üstünü örten kâfir ve Müslüman gibi görünüp laik ve demokratlarla beraber yaşayan münafıklarla beraber cehennemde toplanacaklardır. Müslümanların yanında müslüman gibi laik ve demokratların yanında da onlar gibi davranan münafıkça davranmıştır. Ayetin verdiği mesajı ve tehdidi kimse üzerine almamaktadır. Bu durumda insanları Allah ile hüküm belirlemede ve yönetmede yarışa sokmaktadır. Bunu da niceleri hak adına yapmaktadır. Bilgisizliğin ve hakkı anlamaya yanaşmamanın sonucu da farklı olmayacaktır.
“Onlara Allah’ın indirdiğine ve peygamberine gelin denildiği zaman, atalarımızı bulduğumuz şey bize yeter derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamamışlarsa da mı?” (Mâide/104)
.Mekke şirk toplumu ve önceki toplumlar hak karşısında direndiler. Onlara Allah ve Rasulüne gelin, hayatınıza hükmeden ve yöneten Rab, itaat ettiğiniz ilah, sığınıp yardım istediğiniz veli, güvendiğiniz vekil Allah olsun. Hayatınızın tek örnek ve önderi, tek yolunda olacağınız ve itaat edeceğiniz şahid Rasulullah olsun denildiği zaman onlar, biz atalarımızı bulduğumuz yola, şahid olduğumuz ve tabi olduğumuz siyasi önderlerimize, din adına hoca, veli ve gavs edindiklerimize ve töre adetlerimizde atalarımıza tabi oluruz. Onların yollarından vazgeçmeyiz derler. Rabbimiz ataları dinden, haktan bir şey anlamamış, bilgiye ulaşamamış ve doğru yolu da bulamamışlarsa da mı onlara tabi olacaklar buyurmaktadır. Dünküler bu bilgiye, teknolojiye ulaşamamışlar, hakkı anlayamamışlar ve anlatan olmamış, fakat onlar körü körüne onların yolundan vazgeçmemektedirler. Gelin Kur’an’a ve sünnete göre hayatı düzenleyelim, hâkimiyeti sadece Allah’a verelim ataların laik, demokrat, bid’â ve hurafe doldurdukları yolları bırakalım dediğinizde o yolları ölümüne savunup desteklerler. İnanç bir kalbi ele geçirdi mi, kurtulması zordur.
“Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonrada inkârında ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.” (Ali İmran/90)
Hakkı anladıktan sonra, şirki ve küfrü reddettikten sonra hakkın üstünü örten, örtenlere destek veren, savunup koruyan, sonra da inkârında daha da ileri giden, yani Allah ile hüküm yarışına kalkan ve desteklemeyi İslam adına yapma, sevap umma, batılı desteklemeyenleri sapıklıkta görme sapmada ileri gitmedir. Bunların tevbelerini Rabbimiz kabul etmeyeceğini bildirmiştir. Ölüm gelmeden tevbe edenin tevbesi kabul edilecektir, fakat hakka karşı aşırı ileri gidenler hakta gibi görünseler de batılda asla vazgeçmeyeceklerdir. Yaptıklarının yalnıl olduğunu düşünmediklerinden gerçek tevbe ve pişmanlık duymayacaklar ve tevbeleir de kabul edilmeyecektir. Bunlar sapıkların ta kendileridir buyurur Rabbimiz. Allah’dan tevbe isteyip sonra hüküm yarışına giren, girenleri savunup destekleyenlerin tevbeleri tevbe olmadığından kabul edilmeyecektir. Tevbe yanlıştan vazgeçme, pişman olma ve bir daha yapmama kararında olmadır.
“İnkâr eden ve Allah’ın yolundan alıkoyanlara fesat çıkartmış olduklarından dolayı azab üstüne azabı tattırırız.” (Nahl/88)
İnkâr eden, yani Allah’ın hükmünün üstünü kendi fikir, yasa ve görüşleriyle örtenler, hakkı hak olarak anlatmayıp toplumu aldatanlar ve Allah2ın yolunda türlü hilelerle, haktan gözükerek alıkoyan ve böylece şirk ve küfür fesadı çıkaranlar, haramları yaymakla da ifsat edenlere kıyamet günü Rabbimiz azap üstüne azap ederiz buyurur.
“Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab/48)
Rabbimiz Rasulüne ve tüm inananlara Allah ile irade yarıştırarak hakkın üstünü örten, Kur’anı hayatlara sokmayan, anlaşılmasına engel olan kâfirlere ve İslam gözüken münafıklara itaat etme diye emreder. Onların yasalarına, fikirlerine, ortaya koydukları yaşantılara itaat etme. Onlardan gelecek olan sözlü ve fiili eziyetlere aldırma ve hakkı yaşamaya ve hatırlatmaya devam et. Bu konuda Allah’a ve O’nun kaderine güven. Çünkü O’nun takdirinden başkası olmayacaktır. Tedbirini al, güvenip tevekkül etmeyi sadece vekil olan Allah’a yap. Çünkü güvenilip dayanılacak vekil olarak Allah kullarına yeter. Siyasi ve din adına gerek dünyada gerekse ahirette güvenilecek tek vekil Allah’u teâlâdır. Bunlarda ancak mü’minlerin vasfıdır. Allah’ı tanımayan, O’na güvenemeyecektir ve yerine siyasileri ve veli ve gavs edindiklerini vekil kılacaklardır.
“Allah’a karşı yalan söyleyenden ve kendisine Kur’an geldikten sonra onu yalanlayandan daha zalim kimdir. Kâfirler için cehennemde kalacak bir yer mi yok?” (Zümer/32)
Allah’a karşı yalan söyleyenler, emrettiğini emrettiği gibi anlatmayanlar, dinin emretmediğini din emretti diyenler, iman ve muamelattan bahseden ayetleri gündeme almayıp, gereğini anlatmayıp, yerine başka hüküm, yasa ve görüş ortaya koyanlar Allah’ yalan isnat etmişlerdir. Rasulullah’ın söylemediğini söyledi diyenlerin cehennemde yerini hazırlansın diyenler Allah’ın hükmünü istedikleri gibi yorumluyorlar, istediklerini cennete girdirme garantisi verenler, şefaat vaad edenler Allah adına yalan uyduranlardır. Kur’an’ı sadece okunan kitap yapıp hayatlarına sokmayanlar ve yerine kendi hükümlerini getirenler Allah’a karşı yalan uydurmuşlardır. Sanki Rabbimiz okunan kitap göndermiş, ahirette ise neden yaşamadığımızı soracak. Kendisine kitap geldikten sonra, kitabı anladıktan ve hak onlara anlatıldıktan sonra kitaba itaat etmeyenler, kitabın yerini insan hevalarıyla, yasalarıyla dolduranlar onu yalanlamışlardır.
Kitabı bildiği halde yaşamayanlardan daha zalim kim olabilir buyurur Rabbimiz. Hakkı anladıktan sonra yerine başka hükümler getirerek hakkın üstünü örten ve kâfir olanlar için Rabbimiz, kâfirler için cehennemde kalacak yer mi yok buyurur. Yeryüzündekilerin tamamı şirk ve küfür içinde olsallarda Rabbimiz kâfirler için yer var buyurur. Herkes tercihiyle kendi cehennemini hazırlar. Niceleri hak ile mücadele edenleri Allah’dan daha merhametliymiş gibi cehennemden küfrün ve şirkin içinde kalmaktan razı olanları temize çıkartma derdindedirler. Allah’ın gazap vaad ettiğine kim merhamet dağıtabilir.
“Deki; Allah’a ve Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz Allah kâfirleri sevmez.” (Ali İmran/32)
Allah ile hüküm yarıştıranlara, Rasulullah’ı iman, ahlak, muamelat ve ibadetlerde örnek ve önder kabul etmeyenlere, biraz Allah’a, biraz da peygambere itaat edip hayatlarının çoğunda siyasi önder ve din adamlarına körü körüne itaat edenlere deki. Allah’a hayatın tüm alanlarında itaat edin, onun hükmüne göre siyasetinizi, hukukunuzu, eğitiminizi ahlakınızı, ibadetlerinizi belirleyip itaat edin. Kitabın emrettiklerinin tek örneği olan Rasulullah’ı hayatın tüm alanlarında itaat ederek örnek ve önder kabul edin. Eğer bundan yüz çevirirseniz, yerine kendi hevalarınıza göre yaparsanız bildiğiniz hakkın üstünü örtmüş ve kâfir olmuş olursunuz. Rabbimizde kâfirleri sevmediğini bildirmiş ve her davetçiye bunu bildirmesini emretmiştir. Bizde bildirdik, Allah’u teâlâ hakkın üstünü örtüp gizleyen kâfirleri sevmez.
“Deki, ey Kâfirler. Ben sizin itaat ettiğinize itaat etmem. Sizde benim itaat ettiğime itaat etmiyorsunuz. Bende sizin itaat ettiklerinize itaat edecek değilim. Sizde benim itaat ettiğime itaat edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kafirun/1-6)
Kâfire, kâfir denir mi? kâfir kimdir, küfür nedir? Bunların hükmünü elbette bu dini gönderen ayrıntılı bildirmiştir. Yüzlerce ayetlerde küfür ve kâfirin ne olduğunu açıkça anlamak isteyene bildirmiştir. Kimseye yeni hüküm ve vasıf belirleme hakkı bırakılmamıştır. Elbette meydanı boş bulan, din adına atıp tutanlara bedel ödetilmediği bir yerde, dini sahipsiz zannedip sahiplenmeye kalkanların dini ne hale getirdikleri ve toplumu nasıl saptırdıkları ortadadır. Hak ile batılı anladıktan sonra batılı tercih eden, hakkın üstünü batıl yollarla gizleyen ve örten, Allah’ın hükmünü üstüne kendi hükümlerini getirenlere deki. Ey hakkın üstünü örtenler, nice ayetlerin üzerini kendi hevalarıyla, görüşleriyle, fikirleriyle örtüp gizleyenler. Yani ey kâfirler. Hakkı bilip amel etmeyen ve şeytan gibi hevasına uyanlar. Ben sizin itaat ettiğiniz laik ve demokratik yollara, bid’a ve hurafe doldurduğunuz dini bakışlarınıza itaat etmem. Sizde benim itaat ettiğim Allah’a O’nun kitabına ve örnek kıldığı Rasule hayatın tüm alanlarında itaat etmiyorsunuz. Bundan sonra ben sizin itaat ettiklerinize itaat edecek değilim, sizde Kur’an’a hayatın tüm alanlarında itaat edecek gözükmüyorsunuz. Ben haktan vazgeçmiyorum, sizde hevalarınızdan. Ben hâkimiyeti hayatın tüm alanlarında Allah’a vermekten vazgeçmedim, sizde hâkimiyeti insana, hevanıza vermekten vazgeçmiyorsunuz. O zaman sizin dininiz, yaşadığınız yasalarınız, fikir ve görüşleriniz sizin olsun, İslam da benim denimdir. Siz bana karışmayın bende size dememizi Rabbimiz bildirmiştir. Hakkı hatırlat, anlamalarını sağla din tercihi kişinin kendisine bağlıdır. Hakkı anladıktan sonra batılı tercih ederek kâfir olanlar denilmesi gereken zamanı geldiğinde denilmelidir. Bu tekfircilik değil, hakkı hatırlatmadır. Allah’ın yüzlerce ayette küfür ve kâfir dediğine bazıları küfür ve kâfir diyemiyorlarsa, bu onların sorunudur.