Şirk: ortak olmak, ortaklık ve ortak koşmaktır. Allah’a isim ve sıfatlarında ortak koşarak şirk işleyene müşrik, Allah’a ortak koşulana ise şerik denir. Oysa Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde veya O’na itaat edilmesinde ortağı olmadığı gibi, dengi ve benzeri de yoktur.
Müşrik, Allah’ı, kitabını ve peygamberini kabulle ve bir kısmına itaat etmekle beraber, birçoğunda Allah ile beraber din adına ve siyasi alanlarda hayatına başkalarını da hükmetme ve yönetmede ortak edinendir. Müşrik, hayatında hükmedip yönetmede eğitip terbiye etmede Allah ile beraber rab edinen, itaat etmede, çok sevip övmede Allah ile beraber başka ilahlar edinen, sığınıp yardım isteme, koruyup gözetlemede ve emredip yönetmede Allah ile beraber veli ve vali edinen, güvenip hayatını teslim etmede Allah ile beraber vekiller edinendir. Hayatının bir kısmına Allah’ı, birçok kısmına da din adamlarını, siyasileri ve atalarını karıştıranlar şirk koşup müşrik olmuştur. Hâkimiyeti hem Allah’a hem de insanlara verenler şirk koşmuş ve müşrik olmuşlardır. Kimse kendi babalık, analık, yöneticilik, amirlik, komutanlık, işverenlik gibi nice alanlarda kendi hakkına eş ve ortak kabul etmezler ve haklarını sonuna kadar koruyanlarken, Allah’ın haklarını istedikleri gibi dağıtıp, istediklerine verirler.
Rabbimiz kitabında kendisine ortak koşanları nice ayetlerle bildirmektedir.
“Ancak sana itaat eder ve ancak senden yardım isteriz.” (Fâtiha/5)
Şirk, Allah’ a yapılması gereken itaatin beraberinde başkalarına da yapılmasıdır. Allah ile beraber başkalarına da hâkimiyet hakkı verip, Allah ile beraber onlara da itaat etmektir. Hükümlerine yasalarına, görüş ve fikirlerine göre yaşamaktır. Allah’a itaatin az olduğu bir ortamda namazın her rekâtında, her Fatiha okunduğunda Rabbe verilen söz ve yenilenen ahid. İstisnasız ve ancak sana itaat ederiz. Hâkimiyeti sadece sana verir ve emrettiğin hükümlere göre yaşarız. Hayatımızın her alanında ve anında sadece sana kulluk eder, kölelik yaparız. Rab olarak hükmeden ve yöneten sadece seni kabul ederiz. Ve ancak senden aracısız olarak yardım ederiz. İtaatle yardım isteme aynı yere yapılır. İtaat kimeyse ondan yardım istenir, yardım umulur. Yardım da kimden istenir ve beklenirse ona itaat edilir, hüküm ve yasalarına göre yaşanır. Hem Allah’a hem de siyasi ve veli ve gavs edindiklerine itaat edenler, Allah’a bilerek veya bilmeyerek ortak koşmuşlardır. İnsan mutlaka birine itaat edecek ve ondan yardım umacaktır. Mesele bu itaat ve yardım isteme hayatın tüm alanlarında sadece Allah’a mı yapılıyor. Ehli kitap ve benzerleri gibi İslam toplumunda da her grup en doğru biziz, hakta olan bizin, Allah’a şirksiz itaati biz yapıyoruz iddiasındadır. Oysa Kur’an da Rabbimiz şirki ve müşriki açıkça bildirmiştir. Buna rağmen İslam toplumunda bunca sapmanın anlaşılır izahı yoktur.
“Deki; Allah’dan başka (ilah olduklarını) iddia ettiklerinizi çağırın bakalım. Onlar göklerde ve yerde zerre ağırlığı bir şeye sahip değildirler. Onların göklerde ve yerde hiçbir ortaklığı yoktur. Allah’ın onlardan hiçbir destekçisi de yoktur.” (Sebe/22)
Batılı hak diye savunan ve itaat ederek yaşayanlara deki. Allah’dan başka hükmüne tabi olduğunuz, Allah’a itaat eder gibi itaat ettikleriniz, hükümlerini görüşlerini sorgulamadığınız, sorgulatmadığınız lider ve velilerinizi çağırın bakalım. Onlar Allah’ın yer ve göklerde yarattıklarına zere ağırlığınca ortaklıkları var mı? Zerre miktarınca bir şeye sahipler mi ki siz onlardan bir şeyler bekliyorsunuz. Onlar olmazsa olmaz görüyorsunuz. Vazgeçilmez kabul edip Allah’a itaat eder gibi itaat ediyorsunuz. Yeryüzünde siyasileri ölçü koyan ve itaat edilen kabul edip istediklerini yapacak gördüğünüz gibi veli ve gavs edindiklerinizi kâinatta tasarruf hakları var ve sizin istediğinizi size ulaştıracaklarına ve her an yanınızda olduğuna inanıyorsunuz. Oysa Rabbimiz yer ve göklerde benim bir ortağım yok buyurur. Yer ve göklerde tasarruf da bulunmada, rızık, şifa, koruma, şefaat etme gibi nice işlerde Allah’ın bir destekçisi yoktur buyurur. İslam adına dahi Allah’a yer ve göklerde nice ortaklar ve yardımcılar edinilmektedir. Tarih boyunca her toplum gibi Allah’ı akıllarınca göklere gönderip yer ve göklerde siyasi ve din adına nicelerine Allah ile beraber yardımcılar, aracılar edinilmiştir. İyi niyetlerle yapılan bu sapmalar din adına kabul edilip, sevap umuduyla yapılmaktadır. Bundan dolayı bu kişilerin ve toplulukları hakkı kabulleri ve dönmeleri zordur. Rabbimiz sen onlara deki, diye emreder. Bizde demiş olduk.
“Deki; bende sizin gibi ancak bir beşerim. Bana ilahınızın ancak bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa Salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf/110)
Rabbimiz örnek Rasulüne ve tüm inananlara deki diye nice emirlerde bulunur. Deme tercihinde bırakmadan denmesini emreder. Emreden âlemlerin Rabbiyse, yiğitseniz siz emredilenleri demeyin ve gizleyin. İki yüzden fazla ayetlerde deki emri verilmiştir. Hakka tabi olan itaat ettiği Rabbinin deki emrine itaat ederek denilmesi gerekenleri açıkça ve gizlemeden derler.
Deki, emri gereği Raulullah’ın dediği gibi bizde onlara bir beşer olduğumuzu bildiriyoruz. Bize vahyolunan kitap da Allah’u teâlâ bir tek itaat edilecek ilah olduğunu bildirmiştir ve bizde size bildiriyoruz. Sizin hayatınıza hükmedecek ve yönetecek tek Rab Allah’dır ve hükümlerine itaat edecek tak ilah da Allah’u teâlâ’dır. Kim hayatına hükmeden ve istediği gibi yöneten, kaderiyle çekip çeviren Rabbinize döneceksiniz. Her bir insana rabbiniz kim denilecektir. Yani dünyada hükmeden ve yöneteniniz kimdi denilecektir. Kim hükmedip yöneten Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa içinde şirk, küfür, haram, bid’a, hurafe, riya, kibir, haset gibi vasıflardan arındırarak Salih ameller işlesin. Hayatına hükmedip yöneten ve çekip çevirerek terbiye eden Rabbine itaat etmede hiçbir şeyi eş ve ortak edinmesin diye insanlar denmesi emredilir. Şirkten, küfürden, imandan, Rabden ve ilah’dan bahsedenlere hain, fitneci bakanlara deki; bir gün hüküm koymada yarıştığınız, hükümlerini hayatınıza sokmadığınız Rabbinize kavuşacaksınız.
“Deki; ben sadece Rabbime ibadet eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.” (Cin/20)
Allah’a eş ve ortaklar edinmek daha fazla rab ve ilahlıkta olmaktadır. Allah’dan başka hayatlarına hükmetme ve yönetme hakkı veren ve onlara itaat edenlere deki; ben sadece beni yaratan, yeryüzüne halife kılan ve bunun için hükümler gönderen Rabbime hayatın tüm alanlarında itaat ederim. Hayatımın tüm alanlarında O’na hiçbir yaratılmışı hükmedip yönetmede rab olarak, itaat edilmede ilah olarak, sığınıp yardım isteme ve beklemede, koruyup gözetmede veli olarak, güvenilmede vekil olara ortak kılmam. Allah’a tüm isim ve sıfatlarında eş ve benzer olarak ortak edinmem.
“Allah’dan başka veliler edinenlerin misali, kendilerine ev yapan örümcek misalidir. Şüphesiz ki evlerin en gevşek olanı örümcek evidir. Keşke bilmiş olsalardı.” (Ankebut/41)
Allah’a ortak kılmanın bir şekli de, O’ndan başka veliler edinmedir. Veli; sığınılan, yardım istenilen, koruyup gözeten, sırdaş ve dost olan, emredip yönetendir. Kim Allah ‘dan başkasına dünya ve ahreti için sığınırsa, yardım isterse, koruyup gözeten bilirse, emredip yöneten kabul ederse ve itaat ederse onları din adına ve siyasi alanlarda veli ve vali edinmişlerdir. İnsan tanıdığını sever, tanıdığına güvenir, tanıdığının korumasına girer, tanıdığından yardım ister, tanıdığını över ve severek itaat eder. Bu ya veli olarak Allah’a yapılır, ya da ona ortak kıldıkları din adamlarına ve siyasilere yapılır. Rabbimiz bunların durumunu kendine ev yapan örümceğe benzetir. Küçük bir darbeyle dağılmaktadır. Allah’dan başkalarını veli edinenlerin yaptıkları amelleri ufak bir darbeyle, yani batıla yapılan itaatlerle, destek ve savunmalarla amelleri ve sevapları yok olup gider. Kekse bunu ahiret gelmeden önce akletseler ve düzelseler buyurur Rabbimiz. Gerçekten hakkı anlayan, anlamaya yanaşan ve değişen azdır.
“Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışındakini dilediği kimse için affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz ki büyük bir günah iftira etmiş olur.” (Nîsa/48)
İnsan aciz, hata yapmaya müsait, şeytanın ve yandaşlarının din adına ve siyasi alanlarda yaptıkları aldatma ve saptırmalarına karşı zayıftır. Bundan dolayı Rabbimiz tevbe kapılarını sürekli açık tutmuş, af isteyene, pişman olana merhametle muamele etmektedir. Kendisine ortak koşma olan şirki asla affetmeyeceğini bildirmiştir. Dünyada şirkten tevbe varken ahrette affedilmeyecek tek hata şirktir. Çünkü Rabbimiz kendisine asla kulları üzerinde ortak koşulmasını kabul etmemektedir. Allah’a ortak edinmek, hâkimiyeti ve yönetmeyi Allah’dan başkasına vererek rab edinme, itaat edinmede Allah’dan başka ilahlar edinme, sığınılan, yardım istenilen ve güvenilen veli ve vekil edinmede Allah’dan başka aracılar edinmeyi asla kabul etmemektedir. Kendi haklarından vazgeçmeyenler, koruyanlar, Allah’ın haklarına iş gelince dilediklerine dağıtmaktadır. Rabbimiz kim Allah’a isim ve sıfatlarında denk ve eş tutarak ortak edinirse Allah’a büyük bir iftira etmiştir buyurur. Rabbimiz bunu şirk kabul ederken siyasi ve din adına Allah’ın haklarının gasp edilmesi iftira ve yanaldır. Rabbimiz buna şirk derke niceleri şirk diyememektedirler. Farkında olmadan Allah’a yalan isnat etmektedirler. Allah’ın şirk dediğine diyememek büyük bir iftira ve zulümdür. Yine Nisa 116 da Allah’a ortak koşanlar için “uzak bir sapıklıkla sapmıştır.” Buyrulur.
“Hani bir zaman Lokman oğluna öğüt vererek demişti ki, ey oğulcuğum! Allah’a ortak koşma. Şüphesiz ki ortak koşmak büyük bir zulümdür.” (Lokman/13)
Rabbimiz kitabında geçmişten nice örneklerle hakta kalmak isteyenler için nasihatlerde bulunur. H.z. Lokman’da oğluna nasihat ederek, ey oğulcuğum, Allah’a ortak koşma. Çünkü Allah’a isim ve sıfatlarında eş ve ortak koşmak büyük bir zulümdür. Babanın oğluna güzel bir tavsiyesini Rabbimiz bize bildirmiştir. Allah’a ortak koşmanın ne olduğunu bilmeyen kitleler O’nunla hüküm yarıştırmakta, hüküm yarıştıranlarla beraber hareket etmektedirler. Din adına ve siyasi alanlarda hak diye batıl sevilmekte ve desteklenmektedir. Rabbimiz en büyük zulmün kendisine yapıldığını bildirmiştir. Allah ile diniyle ve örnek kıldığı peygamberiyle hayatlarının çoğuna sokmayarak eş koşarlar. Bunu nice din mensubu sevap umuduyla ve samimi olarak yaparlar. Mekke toplumuna müşrik diyenler daha fazlasını kendileri yaparken şirke düşmediklerini zannederler. Önderleri ve tabi oldukları tarafından aldatılmışlardır. Mekke şirk toplumu Allah’a daha yakın olmak için şirk koşarlarken, bugünküler hakimiyet yarıştırmaktadırlar. Allah’ın isim ve sıfatlarını aracı edindiklerine vermektedirler.
“Sakın ilahlarınızı bırakmayın. Vedd, Suvâ, Yağus, Yeûk ve Nesr gibi putlarınızdan vazgeçmeyin.” (Nuh/23)
Dokuz yüz elli yıl Nuh kavmi hakka karşı şirk içinde kalmıştır. Lider ve önderleri, büyükleri topluma inandıklarını savunmalarını, itaatten vazgeçmemelerini öğütlemektedirler. Küfrün ve şirkin öncüleri tarih boyunca aldattıkları toplumlarına aynı şeyleri söylemişlerdir. Firavunda toplumuna “Korkuyorum ki Musa sizin dininizi değiştirecek ve yeryüzünde fesat çıkaracak” demişti. H.z Nuh’un peygamber olarak gönderildiği kavmin ileri gelenleri ve din adamları sakın itaat ettiğiniz ve yoluna tabi olduğunuz ilahlarınızı bırakmayın. Nuh’un getirdiğine itaat etmeyin, siyasetinizi, hukukunuzu, sosyal ve ibadetlerinizi Allah’ın yasalarına göre düzenlemeyin. Vahye tabi olup da, itaat ettiğiniz yardım istediğiniz ve sığındıklarınızdan putlarınızdan ve onların yasalarından vazgeçmeyin demişlerdi. Binlerce yıldır değişmeyen aldatma ve aldatılma bugünde aynı sözlerle ve itaatlerle devam etmektedir. Şirk ilk olarak Kur’an’ın bildirmesiyle Nuh kavmiyle başlamıştır. Kıyamete kadar da bu büyük zulüm devam edecektir. Şirkin en tehlikeli ve vazgeçilmezi din adına yapılanıdır. Yapılan şirklerden sevap ve cennet hayali kurmaktır.
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyen ve fayda sağlamayan şeylere itaat ederler ve bunlar Allah katında şefaatçilerimiz derler. Deki, göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.” (Yunus/18)
Şirk Allah ile beraber veya Allah’ı hayatlarının çoğunda bırakıp yerine siyasi ve din adına kendilerine fayda veya zarar veremeyecek olanlara itaat ederler. Onların hükümlerine göre yaşarlar, onlardan beklenti içinde olurlar. Dünyadaki yaşamları için fayda ve zarar umduklarından dolayı kendilerine vekiller seçerler, kendilerince Allah’a yaklaşmak, istediklerine ulaşmak için veli ve gavslar edinirler ve onlara körü körüne itaat ederler. Ahiret hayatları için de şimdiden işi garantiye almaya çalışıp veli ve gavslarını kesin şefaatçi belirlerler ve mutlak itaat ederler. Onları sorgulamaz ve sorgulatmazlar. Ayet ve hadislere yorum yapanlar lider ve veli edindiklerinin söz ve davranışlarını sorgulamazlar. Buda mutlak itaate onları götürmektedir. Bu itaat ettiklerini ahrette Allah katında bize yardım edecek olan şefaatçilerimizdir derler. Rabbimizde bunların dünya ve ahiret noktasında kesin gördükleri, lider ve veli edindiklerinin onlara zarar ve fayda vereceklerine ve şefaat edeceklerine inanıp itaat etmelerine karşı, yoksa onlar Allah’ın yer ve göklerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorlar. Yani Allah’ın yer, göklerde ve ahrette yardımcıları varda Rabbimizin haberi mi yok demeye getiriyorlar. Rabbimiz bu yaptıkları Allah’a ortak koşmaktır buyurur. Çünkü Rabbimiz Allah onların ortak koştuklarından beri ve yarattıklarına ihtiyacı olmayan yüceliktedir. Onlar böyle yapmakla Allah’ı aczi, eksik, muhtaç görmüşler ve yardımcılar belirlemişlerdir. Rabbimiz ben bunların bu bakışlarından uzak ve yüceyim buyurur. Bizde buna iman ettik ve tasdik ediyoruz.
“Hiçbir şey yaratamayan, üstelik kendileri yaratılmış olan şeyleri mi Allah’a ortak koşuyorlar. Halbuki, bu ortak koştukları şeyler, ne onlara yardım edebilirler ne de bizzat kendilerine yardım edebilirler.” (Araf/191-192)
Yer ve göklerde Allah’a ortak koşulup siyasi ve din adına, sonra onlara itaat edenler, Rabbimizin bildirdiği gibi onlar yer ve göklerde hiçbir şey yaratmamışlardır. Üstelikte kendileri yaratılmışlardır. Yani yaratılmışlar ve yaratanlarına muhtaçtırlar. İnsan muhtaç olana bel bağlamaz ve itaat etmez. Çünkü her an yok olabilir ve ellerindekiler her an ellerinden alınabilir. Aciz ve muhtaç olana itaat olmaz. Onlar yaratılmış ve hiçbir şeyde yaratmamışlardır, bundan dolayı onlar Allah ile beraber hayata hükmeden ve itaat edilen ilah ve rab edinilmezler. Allah’a yaratmada ortak olmayanlara hükmetme hakkı verilmeyeceği gibi itaat de edilmez. Çünkü Rabbimiz ayetinde “Yaratmakta, hükmetmekte O’na aittir.” Buyurur. Yaratan hükmeder, hâkimiyet ve yönetme hakkı olan Rab O’dur ve itaat de sadece O’na yapılır, yani ilah da sadece O’dur. Rabbimiz, halbuki bu ortak koştukları siyasi ve din adına mutlak itaat ettikleri şeyler, ne onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler. Onların yardım istedikleri kendilerine bile yardım edemezler buyurur Rabbimiz. Ne kendilerine ne de yardım bekleyenlere Rabbimiz dilemedikçe yardımları ulaşmayacak olanlardan yardım bekleyenler, bu yardımı kesin kabul edenler mutlak Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımayanlar ve bundan dolayı da Allah’ı vekil kılıp güvenemeyenlerdir. Gördüklerine sadece inanan ve itaat edenler, görmedikleri gabya itaat edememektedirler. Allah’ı her tanınmayan alanlarda mutlak şirk gündeme gelecektir. Bugünün insanının en büyük problemi yaratanlarını tanımamalarıdır. Davetçilere düşende önce insanlara Allah’ı rab, ilah, veli, vekil, mali ve melik olarak tanıtmaktır. Akletsinler, itaat edip etmemeleri onların sorunlarıdır.
“Deki, göklerin ve yerin Rabbi kimdir? Deki, Allah’dır. Deki, Allah’ı bırakıp bizzat kendilerine dahi hiçbir fayda ve zarar vermeye güç yetiremeyenleri mi veliler edindiniz? Deki hiç körle gören bir olur mu? Veya karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratma onlara göre birbirine mi benzedi? Deki, her şeyin yaratıcısı Allah’dır. O birdir, kahredendir.” (Rad/16)
Deki emri gereği her davetçi, her hakkı anlayan hakkı muhataplarına demelidirler. Hakkı söylemek kişinin tercihine bırakılmamıştır. Deki, bir emirdir ve bu emri alemlerin Rabbi olan Allah c.c. buyurur. Alemlerin Rabbi olan bir emir verecek sizde bunu demeyeceksiniz. Küfrü, şirki, kâfir ve müşriki hak edene bildirmeyeceksiniz. Yetmedi birde şirk ve küfür içinde Allah ile hâkimiyet yarıştıranları temize çıkartmaya çalışacaksınız. Allah ile Rablikte ve ilahlıkta yarış halinde olanları görmezden geleceksiniz. Bu akledenlerin yapacağı hatalar değildir. Deki emri karşısında buyur ya Rabbi denmelidir. Etrafınıza deyin, göklerin ve yerin Rabbi kim. Onlar Allah diyeceklerdir. Ama sizin etrafınızdakilere Rab kimdir ve ne iş yapar deyin cevapları yoktur. O zaman Rab kimdir. Rab; hükmeden, hükümleriyle yöneten, eğitip terbiye eden, malik ve efendi olandır. Yani hâkimiyeti kime verdiyseniz rab odur. İnsan yer ve göklerin yönetilmesi, çekip çevirimlesin de Rab olan Allah’tır, fakat sizin hayatınıza hükmedip yöneten ve çekip çeviren Rab Allah mı? Diye sorulur. Yer ve göklerin yönetilmesinde Allah ile hâkimiyet yarışına giren yoktur. Fakat yaratılan insan üzerinde kim hâkim olacak, hükmedip yönetecek.
Rabbimiz onlar akletsinler diye, onlar kendilerine fayda ve zarar veremeyecek olanları mı veliler edindiler buyurur. Siyasi ve din adına veliler edinenlere denilmesi emredilen bir ayet. Veli; kendisine sığınılan, yardım istenilen, koruyup gözeten, emredip yönetendir. Veli aynı zamanda emredip yöneterek validir. Dünya ve ahiret hayatları için güvendikleri yardım istedikleri, sığınıp koruyan bildiklerine Allah ‘a itaat eder gibi itaat ederler. Yasalarına ve fikirlerine göre hayatlarını düzenlerler. Hayatlarının bir kısmında Allah’a çoğunda da veli ve vali edindikleri siyasi ve din adamların mutlak itaat ederler. Allah’a itaatleri olduğu kadar, samimiyetsiz, lider ve veli edindiklerine samimi ve içten itaat ederler.
Rabbimiz, onlara deki, hakkı gören ve hâkimiyeti sadece hayatın tüm alanlarında Allah’a verip akleden görenlerle, hiç akletmemiş, yeryüzüne geliş amacını anlayamamış, hâkimiyeti ve itaati yaratıcısı olan Allah’dan başkalarına veren kör bir midir? Karanlıkla aydınlık bir midir? Yani kalbi ve hayatı iman ve islamla aydınlanmış olan mü’minlerle, şirk ve küfür karanlıklarında kalan ve körlüğünden ne yaptığınız bilmez halde Allah ile hüküm yarıştıran kör olmuşlar bir midir? Akletmeyen kalp kördür. Rabbimiz benimle beraber başka yaratıcı buldular da bana bunları ortak mı koşuyorlar. Benden başka ortak buldularsa onlara itaat etsinler, hâkimiyeti onlara versinler buyurur. Başka yaratan bulamamışlarsa hâkimiyeti ve itaati sadece bana yapsınlar emreder, akledene.
“Yemin olsun ki Allah elbette Meryem oğlu Mesih’tir diyenler kâfir oldular. Oysa Mesih onlara, Ey İsrail oğulları! Benimde Rabbim, sizinde Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır. Ve onun varacağı yer cehennemdir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları da yoktur demişti.” (Mâide/72)
Rabbimiz, yeminle bir hitap da bulunuyor. H.z. İsa’yı Allah’ın oğlu, Allah’ın bir parçası, Allah gibi yetkileri olan ve istediği gibi yardım eden kabul eden Hıristiyanların mutlak kâfir olduklarını bildirmiştir. İslam gözüken niceleri de Hıristiyan ve Yahudilerinde cennete şu halleriyle gideceklerini söylemeleri bu ayete göre Allah’a yalan isnat etmeleridir. Allah bunlar cehenneme gidecek ve kâfirdirler buyururken, birileri ve Hıristiyanlar cennete gidecekler derler. Allah giremezler, onlar grerler diyorlar. Akıllarınca Allah’ı yalancı veya bir şey bilemez görüyorlar. Allah2ın gazap edeceğine kendilerince merhamet etme çabasındadırlar ahmaklar. İslam adına nice sapmışlar, Allah ile siyasilerini ve veli ve gavs edindiklerini Allah’a hüküm koymada, hayata müdahil olmada ortak edinenler, Allah ile falancalar aynı vücutta olurlar, diye vahdeti vücut fikrini ortaya atarlar ve inanırlar. Veli ve gavs edindiklerin Allah’ın bir parçası görürler. Hıristiyanların h.z. İsa’ya yaptıklarını birileri İslam adına yapmaktadırlar. Bakıldığında iki taraf da bir haktayız, cennetliğiz derler. Yahudilerde, Hindu ve Budistler de aynı bakıştadırlar. Birilerini ve h.z. İsa’yı Allah’ın bir parçası yapmaya çalışan ve Allah ile beraber onlarda etkili ve yetkilidir diyenlere h.z İsa’nın sözünü bize ve onlara bildirmektedir. Ayette onların yalancı olduğunu ortaya koymaktadır. Ve bu bakışta olanların Allah’ın haklarının üzerini örtüp, gizleyip peygamberlere ve din adamlarına verenlerin kâfir olduklarını bildirmektedir.
H.z İsa İsrail oğullarına peygamber olarak gelmişti ve onlar bozuk yaşantılarına ve dinlerine samimi olarak veya inatla tabi olmaktaydılar. H.z. İsa onlara, benimde sizinde Rabbiniz olan Allah’a itaat edin dedi. Yani hayatınıza hükmeden, o hükümlerle yöneten, eğitip terbiyeden, helal ve haram sınırları belirleyen, iman, ahlak, toplumsal ilişkileri ve ibadet ölçüleri belirleyen Rab olarak sadece Allah’ı kabul edin ve sadece O’nun kurallarına, indirdiği kitaba ve örnek Rasulüne itaat edin diye h.z. İsa topluma bildirmişti. Allah’ı hükmeden ve yöneten Rab itaat edilen ilah kabul etmek her dinin olmazsa olmazıdır. Kim Allah’a isim ve sıfatlarında atalarını, siyasi ve din adamlarını bilgisizce tabi olup, hak gibi itaat ederse, Allah’ın hakkı olanları onlara da verirse, Allah’a onları ortak edinmiştir ve onlara cennet haram kılınmıştır. Allah’ın cenneti haram kıldıklarını cennete alma çabası da Allah ile yarış ve sadece O’nun hakkı olana ortak olmaya çalışmadır. H.z. İsa’dan ahirette yardım umanlar ve şefaat bekleyenler gibi, İslam toplumunda da aynı bakış ve inanışlar çoktur. H.z İsa ve Hıristiyanlar üzerinden Rabbimiz İslam toplumunda olan ve bizde Kur’an’a ve peygambere tabiyiz diyenlere hakkı ve ahretteki durumu hatırlatıyor. Elbette nasihat ve hatırlatma kendi üzerine almak isteyene ve düzelmek niyetinde olanlaradır. Allah’ın hakkını bir başkasına verip şirk koşmak, ortaklar edinmek en büyük zulümdür. Ayetin sonu da zâlimlerin hiçbir yardımcıları da yoktur demişti h.z. İsa ve Rabbimizde bizlere bildirdi. Birileri peygamberlerini, niceleri veli ve gavs edindiklerini ahirette yardımcı, kesin şefaat edecekler görmeleri Allah’a iftira ve yalan isnat etmektir. Allah’u teâlâ onların hiçbir yardımcıları yok buyurur, onlar var demektedirler. Tabii ki onlar yaptıklarını yanlış görmüyorlar ve bu ve benzeri ayetleri üzerlerine almıyorlar, bundan dolayı da değişmeyi gerekli görmüyorlar.
“İyi bilin ki halis din Allah’ındır. Allah’ın dışında veliler edinenler, biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye itaat ediyoruz derler. Muhakkak ki Allah, aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hükmünü verir. Şüphesiz ki Allah, yalan söyleyen, kâfir olan bir kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer/3)
Din insanların hayatlarının her alanını düzenleye, dünya ve ahretlerinin ölçüsünü belirleyen hükümler, ölçüler, yasalar, fikri ve görüşlerdir. Gerek Allah’ın belirledikleri gerekse insanların belirledikleri her ölçü birer dindir. Her din sahibi, her hayatı etkileyen kuralı belirleyen ve itaat edenler yollarını, dinerini en iyi görmekte ve savunmaktadır. Ölümüne o yolları korumaktadır. Rabbimiz iyi bilin ki onları dedikleri gibi değil, saf olan din, içinde insan hevası, görüşü olmayan, hata bulunmayan, zamana ve şartlara göre değişmeyen, her döneme ve insana hükmeden din sadece Allah’ın dinidir buyurur. Dolayısıyla kim siyasi ve din adına uydurdukları yolları İslam gibi yaşarsa, savunup desteklerse, Allah’a yalan isnat eder. Rabbimiz benim dinim saf, itaat edilmeye layık buyurur, onlarda bizim yollarımız, yasalarımız en iyi derler. Allah’ın dışında veliler edinenler, biz onlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye itaat ediyoruz derler. Yani kendi yasalarına, din adına uydurduklarına veya uydurulmuş olan yollara itaat edenler, o yasalara göre yaşayanlar, veli ve gavs edindiklerine sorgusuz itaat edenler biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırıyorlar diye itaat ediyoruz diyorlar. Dünün müşrikleri de aynı şeyi söylüyorlardı. Veli sığınılan, yardım istenilen, koruyup gözeten bilinen, sırdaş ve dost olan, emredip yönetendir. Kim bu alanlarda Allah ile beraber siyasi ve din adamlarına bu vasfı verirse Allah’a ortak edinmiş ve şirk koşmuştur.
Her inanç sahibi de en doğru kendilerini görmektedir ve o yolları ve yaşantılarını savunmaktadır. Gerek ehli kitap, gerekse İslam toplumunun cemaat ve yapıları en doğru biziz derler. Bunlar birer ihtilaftır. Rabbimiz kim Allah’ı sim ve sıfatlarıyla birliyor, O’na hiçbir şeyi denk tutuyor, kimde isim ve sıfatlarına siyasi ve din adına ortaklar ediniyorsa kıyamet günü bu ihtilafları çözeceğini bildirmiştir. Yani siz her sorunu çözemezsiniz veya sorunların çoğu ahrete kalacak ve bunları ancak ben çözeceğim buyurur. Ayetin sonunda Rabbimiz, Allah’a yalan isnat eden ve kâfir olanlara hidayet etmeyeceğini bildirmiştir. Ehli, kitaba ve İslam toplumunun sapmış olanlarına bakın hidayet bulmadıklarını görün. Çünkü onlar batıl olan yollarından ve din edindiklerinden asla vazgeçmemektedirler. Rabbimizde hidayet yollarını onlara ulaştırmamaktadır. Siz istediğiniz kadar anlatın, deliller getirin, hak budur deyin. Onlar istemedikçe ve Rabbimizde hidayeti ulaştırmadıkça düzelecekleri de yoktur.
“Allah’a ortak koşanlar, eğer Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye itaat etmezdik. Ve hiçbir şeyi haram kılmazdık, dediler. Onlardan öncekilerde öyle yapmışlardı. Peygamberlerin üzerine apaçık tebliğden başka bir şey mi var?” (Nahl/35)
Allah’a isim ve sıfatlarında ortak koşan müşrikler, yaptıkları hatalarını başkasına atma düşüncesindedirler. O kadar ki, Allah’ı suçlamaya kadar işi götürürler. Allah’a hükmetmede ve itaat edip sığınma ve yardım istemede nicelerini Allah’a ortak ederler, sonra Allah dileseydi ne biz nede atalarımız O’ndan başkasına itaat etmezdik. Laik ve demokratik yollara itaat edecekler, din adına bid’a hurafe, haram ve şirk doldurdukları hayatlarına devam edecekler Allah’a itaat eder gibi onlara itaat edecekler, Allah’ı över ve sever gibi onları övüp sevecekler, sonra Allah dileseydi biz bunları yapmazdık derler. Veya dinden diyerek bunlara itaat etmemizi Allah emretti, dine uygun derler, sevap umarlar, Allah ile hüküm yarıştırırlar, sonra bu sapmalarına Allah’ı orta ederler. Bir şeye dinden demek Allah emretti demektir. Eğer bu yollar yanlış olsaydı biz ve atalarımız bu yollarda olmazdık ve böyle yaşamazdık, Allah c.c. onları ve bizi düzeltirdi veya gazap ederdi. Bunları yapmadıysa, demek ki yaptıklarımız doğru demeye getiriyorlar. Atalarımız ve biz hem Müslüman hem de demokratik yaşayabiliyorsak, haramları işlemesek de verdiğimiz desteklerle hala Müslüman kalabiliyorsak, Allah ile hâkimiyet yarışına girip de hala imanlıysak demek ki bu islama uygun.
Yaşadıkları bu hayatı İslam göstermeye çalışanlar siyasi ve din adamlarına körü körüne yaptıkları itaatleri Allah’ın takdiri, emri gibi göstermeye çalışarak Allah’a iftira ve yalan isnat etmişlerdir. Rabbimiz bunlardan önce yaşayan her sapmış ve Allah ile hâkimiyet yarıştırmış, dinden de vazgeçmemiş nice toplumlarda bunlar gibi demişler ve yaşamışlardı buyurur. Hak ile batılı beraber yaşayan, hayatlarının bir kısmına Allah’ı karıştıran çoğuna ise siyasileri ve din adamlarını karıştıran bu insanlara her peygamber sadece hakkı hatırlatmışlar ve davette bulunmuşlardır. Onları zorla Müslüman yapma çabasında olmamışlar veya Allah’u teâlâ onlara böyle bir mecburiyet vermemiştir. Bugünde hiçbir davetçi kimseyi mü’min ve Müslüman yapma zorunda değildir ve hakkı da yoktur. Sadece apaçık tebliğle vazifeli kılınmışlardır.
“Onlar, eğer Rahman dileseydi biz onlara itaat etmezdik, dediler. Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. Yoksa onlara, bundan önce bir kitap indirdik de, onlar ona sımsıkı sarılan kimseler mi? Bilakis onlar, şüphesiz biz, atalarımızı bir din üzere bulduk. Biz de onların izlerinde doğruya erdirilmiş kimseleriz dediler.” (Zuhruf/20-22)
“… Allah’dan başkasına itaat edenler ortak koştuklarına uymazlar, sadece zanna uyarlar. Onlar ancak yalan söylüyorlar.” (Yunus/66)
Hayatlarının nice alanları olan siyasi, hukuki, eğitip, ticaret, helal ve haramlar gibi Allah’dan başkalarının yasalarına, görüş ve düşüncelerine ve söylemlerine göre yaşayanlar, itaat edenler, ancak zanna tabi olurlar. Yani insan hevasına, görüşüne göre yaşamışlardır. Yaşadıkları hayatı İslam diyerek ve doğru olduğu düşüncesiyle yaşadıklarından Allah’a yalan isnat etmişlerdir. Allah’ın emretmediği hayatı Allah emretmiş gibi yaşayarak Allah’a iftira etmişlerdir.
“Allah’a itaat edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. …”(Nîsa/36)
Allah’a itaat O’nun emri olan, hâkim olup hükmettiği yasası olan Kur’an’a göre hayatın tüm alanlarını düzenlemektir. Allah’ itaat edin, nasıl emretmişse, Rasulüne nasıl bir örneklik yaşatmış ise öyle itaat edin. Allah’a itaat edin emri, O’nu ilah kabul edindir. İlah kendisine itaat edilendir. Hükmüne itaat edilende ilahtır. Allah’a itaat edin, yani Kur’an nasıl iman emretmişse, nasıl ahlak ortaya koymuşsa, nasıl toplumsal ilişkiler belirlemişse ve nasıl ibadet şekli ortaya koymuşsa ona göre yaşayın demektir. Kur’an’a göre hayatı düzenlemek Allah’a itaat etmektir. Kur’an’ı okuyup hayata sokmayanlar, Allah’a itaat etmemiş, onun yerine insan yasalarına, görüşlerine göre yaşamak zorunda kalmışlardır. Allah’a itaat edin sadece O’nu ilah kabul edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Allah’a itaat etmeyenler bu ayete göre şirk koşmuşlardır. Allah’a itaat edip ilah görmeyen, yeni yasa ve ölçü belirleyen ve belirleyenleri destekleyenler Allah’a ortak koşanlardır. Allah’a itaat edin, O’nu ilah kabul edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, yani tüm isim ve sıfatlarını sadece O’na has kılın. Tüm isim ve sıfatlarında O’na denk, eş ve benzer edinmeyin ve birleyin.
“işte Rabbiniz olan Allah budur. Ondan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. O halde O’na itaat edin. O, her şeye vekildir.” (En’am/102)
İşte Rabbiniz olan Allah budur, yani hayatınıza ölüm gelinceye kadar hükmeden, yöneten, safha safha eğitip terbiye eden, imtihanlarla sınayan, kader belirleyen, dilediğini verip alan, dilediği yerde ve dilediği zamanda rızık veren ve alan, hâkimiyet hakkın kendisine ait olan ve kitap gönderen Rabbiniz budur. Ondan başka size hayatınızda hükmedecek ve yönetecek başka rab yoktur. Sonra Rab olarak hükmeden Allah’ın hükmüne göre yaşayıp O’nu ilah kabul edin. Hükmüne itaat ettiğiniz ilahtır ve O’da sadece Allah’dır. O’ndan başka ilah yoktur, la ilahe illallah’tır. Allah her şeyin yaratıcısıdır. Yani, her şeyi yaratan yarattıklarına hükmeden ve yöneten rabdir, itaat edilecek ilah olandır. Her şeyi yaratan, emretme hakkına sahip ve itaat edilmeye layık olandır. O her şeyin yaratıcısı ise, o zaman sadece O’na itaat edin, O’nun hükmüne göre hayatınızın her alanını düzenleyin. Çünkü yaratan ancak vekil olandır. Vekil kendisine güvenilendir. Allah’ı vekil kılmak isim ve sıfatlarında güvenip sadece O’na itaat etmektir. İnsanı yaratan ancak hükmedip yöneten Rab, itaat edilen ilah ve güvenilen vekil kabul edilmelidir. Dünyalıları için güvenip siyasileri vekil kılarlar, ahretleri için de veli ve gavs edindiklerini kesin şefaati kabul edip onları vekil kılarlar. Oysa güvenilecek ve dayanılacak vekil sadece Allah’u teâlâ’dır.
“Deki, göklerde ve yerde olan hiçbir kimse gaybı bilemez, yalnız Allah bilir. Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (Neml/65)
Kainatta tasarrufta bulunacaklarına inandıkları, kalplerinde ve akıllarındakini bileceklerine inandıkları, her an görüp işittiklerine inandıkları ve ahrette kimin iman üzere ölüp ölmeyeceğini bilip istediklerine şefaat edeceklerine inandıklarının gaybı bildiklerini iddia etmişlerdir. Rabbimiz kendisi dışında hiçbir kimsenin gözle görülmeyen, işitilmeyen, bilinmeyen ve ulaşılmayanları Allah’dan başka kimsenin bilemeyeceğini bildirdiği halde İslam adına nicelerinin bunları bildiklerine inanırlar ve onlardan beklenti içindedirler. Rabbimiz gaybı sadece ben bilirim buyurur ve onların yalan söylediklerini bildirir. Allah’ın gaybı bildiği gibi veli ve gavs ve kutup dediklerinin de gaybı bildiklerini söyleyenler onarı Allah’a ortak edinmişlerdir. Onlar ne zaman öleceklerini de bilemezler. İslam adına Cebrail’i geri gönderip, ben gelmiyorum işim daha bitmedi dediğine inananlar, onları Allah ile yarıştırmışlardır. Herkes kendi itaat ettikleri siyasi ve veli ve gavs edindiklerini yarıştırmaktadır. Yarışın sonucunda herkes itaat ettiğini övecek, üstünlük yarışına sokacaklardır. Bu Allah’ın isim ve sıfatlarında yarışa kadar işi götüreceklerdir. Ehli kitap gibi İslam toplumu da siyasilerini ve din adamlarını Allah ile yarıştırmaktadırlar.
“Yemin olsun ki sana da, senden öncekilere de vahyolundu ki, yemin olsun, eğer Allah’a ortak koşarsan, muhakkak ki amelin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” (Zümer/65)
Rabbimiz, yeminle bildirerek sana ve senden öncekilere vahyolundu ki, eğer Allah’a ortak koşarsan, O’nun isim ve sıfatlarını yaratılanlara verirsen, onların yasalarına itaat edersen, hakimiyet hakkı verirsen Allah’a ortak koşmuş olursun. Muhakkak ki amellerin boşa gider ve ahrette de hüsrana uğrayanlardan olursun diye Rasulünü uyarmıştır. Rasulullah’ın uyarıldığı bir konu hakkında onun yolunda olanlar nice şirk ve küfürlerine bakmadan cenneti ve şefaati kesin kabul edip kurtulduk bakışındadırlar. Rasulullah’ı Rabbimiz uyarırken, bunlar bu ayeti kendilerinin üzerine almazlar.
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işe onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sadıklar, şehidler ve Salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa/69)
Dünya hayatı imtihan alanıdır. Niceleri Allah’a itaat ederken niceleri de kendi hevalarına, insan hükümlerine itaat ederler. Kim Allah’a itaat ederse, yani O’nu ilah kabul ederse, kitabına göre yaşarsa Mü’min ve müslümandır. Rasul hayatın tüm alanlarında nasıl Allah’a itaat etmişse onu örnek alıp Rasulullah’ın itaat ettiği gibi itaat ederse, Rasule itaat etmiştir. Siyasetini, devlet yönetimini, hukukunu, eğitimini, ticaretini, kardeşliğini, dostluğunu Rasulullah’ın yaptığı gibi yapan Rasule itaat etmiştir. Dolayısıyla kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, Allah’ın kendilerine cennette nimet verdiği peygamberler, sıddikler, şehidler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar ne güzel cennet arkadaşlarıdır.
Cennette onlarla beraber olmanın ölçüsü, Rasuller nasıl hayatlarının tüm alanlarında Allah’a iman ve itaat etmişlerse öyle itaat ederek mü’min ve Müslüman olmaktır. Sıddik olanlar Kur’an’ı ve sünneti nasıl sorgulamadan, bence ve bana göre demeden doğrulayanların sıddiklerin yolundadır. Canlarını, Allah’ın hükmü hayata hâkim olsun için veren şehidlerin yolunda olanlar, şirkten, küfürden, haramlardan, bid’a ve hurafelerden, riya, haset ve kibirden uzak Salih ameller işleyen Sâlihlerin yolunda olanlar, ancak cennette onlarla beraberdir. Bunu yapanlar hayatlarının tüm alanlarında iman ve İslam üzere olanlardır. Cenneti ve güzel arkadaşları hak edenler ancak bunlardır.