Kendi tarihleri boyunca bulundukları her ortamda fitne çıkaran, toplumları birbirine düşüren, sürekli şehirlerde yaşamış medeni dönemlerinin her türlü ilmi, teknolojik, ticari, sanatsal, medya vb. unsurlara hâkim bir toplum. Bu toplum, ellerindeki gücü tarih boyunca bunları üstünlük aracı fitne, kargaşa, savaş çıkarma aracı olarak kullanmıştır. Bu topluluğun insanlığa verdiği zararların büyüklüğünü ve kıyamete kadar her dönem insanına zarar vereceğini anlamak için Kur’an’a bakmak yeterli olacaktır. Atıflarla beraber, bin dört yüz civarında ayette Rabbimiz İsrailoğullarından bahseder. Bahsedilen her ayet, onların iyiliklerinden değil de hatalarından, fitne ve fesatlarından bahsediyorsa, Kur’an’a tabi olanların bu topluluğa karşı tavırlarının net olması gerekir.

Yarattıklarını en iyi tanıyan Allah (c.c.), müminlere uyanık olmalarını, İsrailoğullarının düştükleri hatalara düşmemelerini, onların fitnelerine karşı da uyanık olmalarını emrediyor. İsrailoğulları hakkında bildirilen bu emirler, bilgilenmek için değil, tedbir almak içindir. Muhatabımıza yapacağımız tavırdan önce onu iyi tanımamız gerekir.

İsrailoğlularının, İslama ve müslümanlara olan düşmanlıklarını kıyamete kadar devam edecekleri unutulmamalıdır. İsrailoğullarından, bahsedilen ayetlerden bir kısmı şöyledir:

“İnsanlar içerisinde Mü’minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri bulursun” (Maide/82)

“Sen onların dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar” (Bakara/120)

“Ey iman edenler, benimde düşmanım sizinde düşmanınız olanları dost edinmeyin” (Mümtehine/1)

“Ey iman edenler, yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardandır” (Maide/51)

“İsrailoğullarından küfre sapanlar, hem Davud’un hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir.” (Maide/78)

“Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar.” (Maide/64) ,

“İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hainlik görürsün.” (Maide/13)

“Kitap ehli olmayan Arapların ve diğer kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yok derler.” (Ali-İmran/75)

“Kitap ehlinden olan kâfirler ve müşrikler de size Rabbinizden bir hayır gelmesini istemezler.” (Bakara/105)

“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler” (Tevbe/32)

“Onlar size fenalık yapmaktan geri kalmazlar” (Ali-İmran/118)

“Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar” (Ali-İmran/118) 

“Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır, kalplerinin gizledikleri daha büyüktür” (Ali-İmran/118)

“O yahudiler nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdur.” (Ali-İmran/112)

“İnkârları yüzünden Allah onlara lanet etmiştir.” (Nisa/46)  

Ayetlerde görüldüğü gibi, kâinatın Rabbi, Müminlere en azılı düşmanını bildiriyor. Müslümanlara karşı düşmanlık etmede insanların en şiddetli olan yahudiler, onların dinine girmeden müslümanlardan asla razı olmayacakları bildiriliyor. Allah’ın, kendisine düşman kabul ettiği bir topluluğu, müslümanlar nasıl düşman kabul etmezler? Düşman bilmeyi bırakın, hayatın her alanında onlar gibi olunmaya çalışılıyor. Allah’ın düşman edindiğini düşman kabul edememek bir gaflettir. Allah’ın lanet ettiği bu topluluğu Rabbimiz dost edinmeyin buyuruyor. Çünkü Ehl-i Kitap İslam karşısında birbirlerinin dostudur. Allah’ın yasalarını bırakıp, onların yasalarını, hayat tarzlarını kabul etmek, onları ölçü alanları desteklemek veli (dost) edinmektir. Yahudi ve hıristiyanlar dost edinilmese de, onları dost edinenleri dost edinmemek gerekir.

Kendilerinden başka hiçbir milleti düşünmeyen ve acımayan, toplumları kendilerine kul, köle bilen ve öyle davranan bu topluluğa karşı hayatın her alanında boykot yapmak gerekir. Kıyamete kadar müslümanlara karşı düşmanlık edecek bu topluluğa karşı yapılacak tavırlar sürekli ve geniş çaplı olmalıdır. Yani boykot sadece onlar saldırdığında değil her an olmalı. Aksi davranış Ehl-i Kitabı tanımama ve Rabbimizin bildirdiği ayetlerden habersiz olmanın sonucudur. Kendilerinden emin olmadığınız düşmanınıza karşı her an hazırlıklı olmanız gerekir. Bugün İslam toplumları kınadıkları, lanet ettikleri yahudilerin, kendilerine sunduğu yasaları kullanıyorsa, siyaseti, ekonomiyi, hukuku, eğitimi, toplumsal yaşamı uyguluyorsa, kime neyin boykotu yapılıyor? Onların gündemlerinin dışına çıkılmıyor, onlarla beraber hareket eden iktidarlar baş tacı edilip destekleniyorsa, hangi kınama ve lanetten söz edilecek? Ya da kim onları kınama ve lanetleme hakkına sahiptir? En basit işlerinden, en önemli işlerine varıncaya kadar Ehl-i Kitabı taklit eden İslam toplumları neyin kınamasını yapıyor ve yapacak? Gündemlerini Kur’an ve Sünnet belirleyen topluluklar ancak bu hakka sahiptir. Kur’ana ve Sünnete göre hayatın her alanını düzenlemeye çalışan, bunun mücadelesini veren müminler, hayatın hiçbir alanında onlara benzememelidir. Büyük-küçük, basit-önemli demeden her alanda tavırlarını ortaya koymalı, saflarını net olarak ayırmalıdır. Hayatın her alanında onları taklit edenlerin tavır ve kınamaları sadece geçici duygusallıktan öte geçmeyecektir. Onlar ipleri gevşetince, İslam toplumu da gevşeyecek, sanki hiç bir şey olmamış, bir daha aynı şeyler olmayacakmış gibi yaşamaya devam ediyor olacak. Bu düşmanını tam tanıyamamanın sonucudur. Gösterilecek olan tavır, onlara yapılacak olan boykot, hayatın her alanında yapılmalıdır. Rasulullah (s.a.s.): “Sizler sizden öncekileri adım adım, karış karış takip edeceksiniz. Hatta onlardan biri kertenkelenin deliğine girse sizde gireceksiniz. Bunlar yahudi ve hıristiyanlar mı diye sorulunca Rasulullah da başka kim olacak ki” dedi. (Buhari- Müslim)

Bu ümmet bugün hadiste beyan edilen duruma düşmüştür. Hayatın her alanında onlar taklit edilir olmuştur. Bu taklitten kurtulmak için, büyük küçük demeden, her alanda onlardan ayrışmak gerekir. Yahudi toplumu dünyayı ve malı seven, uzun süre yaşamayı isteyen bir toplumdur. Bize göre basit gibi görünen maddi zararlar onlar da derin izler bırakır. Dolayısıyla herkes bulunduğu alanda bu topluluğa karşı nasıl bir tavır ortaya koyabiliyorsa koyması gerekir. Önce onların İslam toplumlarına ithal ettiği sistemlerin tanınması ve desteklenmemesi gerekir. Yapılacak en büyük, en önemli ve sürekli boykot bu olmalıdır. Bir toplumun başka bir toplumu takliti önce yeme içme, giyim kuşamla başlar. Fikren, ahlaken, ibadeten yani her alanda bir taklit ve sapma söz konusudur. Ve bu İslam toplumu tarafından bir yaşam biçimi olarak kabul edilmiştir. Yahudi ve hıristiyanlar gibi dini bir etiket olarak görmemek gereklidir. Taklit önce davranışlarla başlar, kalplerin meyliyle devam eder. Aynı şeyler sevilir ve nefret edilir. Allah ve Rasulünün lanet ettiği bir topluluğu adım adım, karış karış taklit edip sonrada kınamak ve boykot etmek! Boykot hayatın her alanında olmalıdır ve boykot edeceklerimiz. Yahudilerin kitaplarını tahrip ettikleri gibi, bu ümmette kitabı sosyal hayatta tahrip etti. Ehl-i kitabın yaptığı gibi Kitabı tahrip edemeyenler, onun uygulanmasını, yaşanmasını, anlaşılmasını tahrip ettiler. Kur’an’ın vermek istediği mesajı, değiştirip tahrip ettiler. Kur’an yol işaretleridir. Sizin tahrif ettiğiniz yol işaretleri, sizden sonrakilerin de yolu olacaktır ve size de bundan bir pay gelecektir. Kitabı ve Sünneti gündemden düşürüp, unutturarak Ehl-i Kitaba benzeme.

Müslümanların durumlarını yeni gündemlerle unutturmak, bir başka gündem oluşturarak eskisini hemen unutturmak. Peygamberi unutmak ve unutturmak bir Ehl-i Kitap hastalığıdır. Dini sadece din adamlarına bırakma bir ehli kitap hastalığıdır. Dini vicdanileştirme, dünyadan el etek çekme bir Ehl-i Kitap hastalığıdır. Ümmetçiliği bırakıp, kendi kavmini ve cemaatini üstün görme, cenneti yalnız kendilerine has kılma bir Ehl-i Kitap hastalığı ve taklitçiliğidir. Ehl-i Kitabın düştüğü bir hata da taklit idi. Bu ümmet de taklit edeni taklit ediyor. Taklit, asli kimliğin kaybı ve başkalarının egemenliğine girmektir. Taklit, kişinin boynundaki bir ip gibidir ve körü körüne teslim olmaktır. Taklit, fikirde, bakışta, hedefte, sevmede ve nefrette, hukukta, eğitimde, ticarette, siyasette yani hayatın her alanındadır. İslam toplumu bu taklit hastalığından değişmek istemezse, Allah’ta onların değişmesine yardımcı olmayacaktır. Atalara körü körüne tabi olma Ehl-i Kitap taklitçiliğidir. Binlerce yıldır insanların hastalığı olan ataları taklit etme, bugün de devam etmektedir. “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde, biz atalarımızı bulduğumuz yola tabi oluruz dediler. Ya ataları bir şey anlayamamış veya hidayet bulamamışlarsa da mı tabi olacaklar.” (Bakara/170)  Bugün taklit hayatın her alanını o kadar sarmış ki; toplum hangisi İslam hangisi taklit ayırt edemez haldedir. Hepsini doğru diye yapmaktadır. Allah ile kitap ile ve Peygamber ile insanlar sömürülüyor. Bu bir Ehl-i Kitap taklitçiliğidir. Yapılan ibadet kişide ve toplumda bir değişim oluşturmuyorsa, yapılan o ibadet taklittir. Bu da Ehl-i Kitaba benzemektir. Diğer bir taklitte dünyevileşmektir. Allah’ın takdiri kadar mal sahibi olmak değil de, bütün hedef mal edinmek olursa, Ehl-i Kitabı taklit olur. Mesele rızık temini değil de, zengin olma yarışı yapmaktır. Taklit ettiği Ehl-i Kitap gibi bin yıl yaşama sevdasına düşmektir. Dünyaya ait olan tutkular gün gelip hırsa dönüşmemelidir. Diğer bir Ehl-i Kitap hastalığı da gündem saptırmaktır. Bu hem dini ve hem siyasi alanlarda gündem saptırmaktır. Gündemleri belirleyen iki merci vardır. Birinci merci Allah (c.c.), ikincisi tağutlardır. Şuan gündemi belirleyen Allah mı yoksa tağutlar mı? Siz hangi gündemin peşinden koşuyorsunuz? Kimin gündemi her alanda gündeminizi oluşturuyor? Yeryüzünde iki irade birbirine üstün gelmeye çalışır. Allah’ın iradesi olan Kur’an yâda insanların iradeleri olan laiklik, demokrasi, töre vb. bu da arka plan da şeytanın iradesidir. Mekke de gündemi vahiy oluşturuyordu. Bugün gündemleri yahudiler, hıristiyanlar, laikler, demokratlar oluşturuyorsa ve bu gündeme müslümanlar tabi oluyorlarsa durumlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Ehl-i Kitaba benzemenin bir çeşidi de hizipçiliktir. “Dinlerini paramparça edip, hizipleşenler var ya, senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir.” (En’am/159)

Ümmet içinde cemaatçilik bir hastalık haline gelmiştir. Her alanda kendini en iyi, korunmuş, ayrıcalıklı görmek, İslamı yaşamak bir yarıştır. En iyisi biziz deyip övünmek yerine ilmi paylaşarak, birbirlerine yardımcı olarak yarışmaktır. Dini parçalayanlar, Peygamberleri ve Allah’ı parçalayanlar, aslında parçaladıkları imanları, ahlakları, düşünceleri ve ibadetleridir. Allah (c.c.) sıfatlarıyla bir bütündür. Tevhid Allah’ı sıfatlarıyla birlemedir. İnsanın parçaladığı kendi yaşantısıdır. Ehli kitaba benzemenin bir çeşidi de nemelazımcılıktır yani bananeciliktir. Bu hastalık ümmeti ferdileştirdi ve cemaatleştirdi. Kendi düşen ağlamaz, benim sorunum değil, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, her koyun kendi bacağından asılır sözleri ve bakışları birer Ehl-i Kitap hastalığıdır. Kendi sorunu olmadığı sürece, diğerlerinin sorunlarını görmeme hastalığıdır. Çok uzaktaki sorunları görüp en yakınlarını görmeme veya görmemezlikten gelme.

“Vallahi ya iyiliği emreder kötülükten nehy edersiniz (alıkoyarsınız), hakka aykırı davrananı hakka çevirirsiniz veya haktan ayrılmasına engel olursunuz yâda Allah sizin kalplerinizi yahudilerin kalplerine benzetir. Onlara lanet ettiği gibi size de lanet eder.” (Tirmizi, Ebu Davud)

Burada tehdit edilen, lanet edilmekle korkutulan müminlerdir. Bu bananeciliğin, nemelazımcılığın sonucudur. Bir toplumun içinde şirk, haramlar, bid’a ve hurafeleri işleyenlere hayret edilmez de, bunlardan uzak ve temiz kalanlara hayret edilir olmuşsa, böyle bir toplumun kalpleri niçin yahudilerinkine benzemesin. Allah’ın yasalarının dışındaki yasalardan adalet bekleme, onlardan arzı olma, kınamama bir hastalıktır. Bugün laiklik, demokrasi, kapitalizm, töre kalplere içirilmiştir. Kalpler yahudilere benzemişse, akibette onlarınki gibi olacaktır. Diğer bir Ehli Kitap hastalığı da, dini törenselleştirmek. Yıllık, aylık, haftalık ibadet şekilleri belirleyip, ahlaki birkaç kuralla dini yaşadığını zannetme, dini törenselleştirmedir. Kur’an’dan alamadığı hazzı, hocasının kitabında, başka anayasalar da, şiir de, marşta, mevlitten almaya çalışma. Peygamberde alamadığı hazzı, hocasında, şeyhinde, liderinde, atasında, sanatçısında almaya çalışma. Her türlü şirki, haramı, bid’a ve hurafeleri işleyip, Hacc’da, Kadir gecesinde, Cuma’da temizlemeğe çalışma. Bir daha ki Kadir gecesine kadar şirke ve haramlara devam etme bir Ehl-i Kitap hastalığıdır. Dünyadan zevk alacak hali kalmayınca, dine yönelme. Dünyalıklarını ve hedeflerini bitirince, vakit kalırsa Allah’a ibadet etme. Bir ömür boyu nefsine göre hareket edip, turist gibi hacca gidip kilometreyi sıfırlama. Bu ve bunun gibi nice bakış ve ameller, birer Ehl-i Kitap hastalığıdır. Din törenselleştirilirse, ibadetlerde adetleşir ve kişiye yük olur. Hedefsiz, amaçsız ve ruhsuz bir kulluk oluşur. Bugün Ehl-i Kitap birkaç ibadetle sonsuz cennet hayali kurarken, aynı hastalık bu ümmete de sirayet etmiştir. Taklit edilen neyse taklitçi de aynısı olacaktır. Ehl-i Kitabın ve bu toplumun da düştüğü bir hastalıkta, ütopya ve boş hayaldir. Kur’an buna ümmiyye (boş hayal) diyor. Bunca şirk, küfür ve haramlara rağmen sonsuz cennet hayali kurma bir ümmiyyedir. Bugün yaptıklarınız sizindir. Yarına ertelediğiniz her bir şey sizin için bir hayaldir. Yarına ulaşırsanız gerçek olur. Sistemler insanlara, piyangolarla, yarışlarla, spor etkinlikleriyle kumara teşvik ederler ve zenginlik hayalleri satarlar. Vergilendirilince her şeyi meşru sayarlar. Herkes kendi kapasitesinden, etkili olduğu alanlardan sorumludur yani ulaşabildiği alanlardan. Bir kurtarıcı beklemek bir ütopyadır yani hayaldir. İslam’ın dışındaki sistemlerden adalet ve düzen ummak bir hayaldir. Ehli kitabın yaptığı, bu ümmetin de uyduğu bir hastalıkta tartışmacılık. Bir doktorla veya mühendisle onun işini tartışmayan, İslamı az bir bilgiyle her alanda tartışıyorsa, bu bir hastalıktır.

“Onların dinden bir bilgileri yoktur. Kitabı da anlamazlar. Ancak şüphe ve zanda bulunurlar.” (Bakara/78)

Yahudiler böyleyken, bu ümmette aynı durumdadır. Sonuca varılmayan her tartışma bir hastalık sonucudur.

Hadiste: “Sizden önceki kimseler kitapları hakkında tartıştıkları için helak oldular.” (Müslim)

Elbette bu cahilce ve ehil olmadan yapılan tartışmalardır. Boykot yapılacaksa hayatın her alanında çok yönlü olmalıdır. Aksi halde etkisi dar ve geçici olur. Rasulullah’ın hayatına uymayan her davranış, başkalarını taklittir. Kur’an’ı sadece okuma, hıfz etme, amel edip hayata hakim kılmaya çalışmamak Ehl-i kitabı taklittir. Din adamlarına ve siyasilere sorgusuzca ve körü körüne tabi olma, ehli kitap taklitçiliğidir. Değişmede ayak direme, atalara körü körüne tabi olma Ehl-i Kitabı taklittir. Dini vicdanlara hapsedip, sosyal hayattan çıkartmak Ehl-i Kitabı taklittir. Yapılan nice şirk ve haramlara bakmadan daha dünyadayken cenneti garanti görme, şefaatçiler ayarlama Ehl-i Kitabı taklittir. Din adamlarını aşırı yüceltme, yardım talep etme ve şefaatçi edinme Ehl-i Kitap taklitçiliğidir. Dünya rahatı için siyasi otoriteleri destekleme, zulümlerine ses çıkartmamak bir Ehl-i Kitap taklitçiliğidir. Hayatı hevalara göre şekillendirme, ihtiya anında Allah’ı anma Ehl-i Kitabı taklittir. Allahı göklerin Maliki, Rabbi, İlahı bilip, yeryüzünün Maliki, Rabbi ve İlahı siyasileri ve din adamlarını bilme Ehl-i Kitap hastalığıdır. Dünyaya fazla meyil, fazla zaman ayırma, ahireti az anma ve çalışmak Ehl-i Kitap hastalığıdır. Allah’ı sıfatlarıyla tanıyıp birlememe, kitabı tanıyıp hayatın her alanında geçerli kılmaya çalışmama, Peygamberin gönderilişini ve hayatın hangi alanlarında örnek alınması gerektiğini bilmemek. Dini, birtakım kurallardan ibaret kabul etme, adeten ve törensel olarak yaşama. Bunlar basit ve küçük şeylerle başlar, sonra hayatın her alanına sirayet eder. Taklit ciddi, kalıcı ve kalıtsal bir hastalıktır. Bulaştığı toplumdan kolay kolay gitmez. Nice müslümanlar hayatın her alanında yahudileri taklit eder. Siyasi, ekonomik, eğitim, ahlaki, giyim, kuşam, yeme, içme gibi nice şeylerde onlara tabi olup, onları dost edinenlere tabi olup desteklerken bunları fark etmez, bir çikolata, deterjan, meşrubat almamakla Allah’ın ve müminlerin düşmanlarını boykot ettiğini zanneder. Bu tavır ve bakış nasıl yanlış ise, hayatın her alanında ehli kitaba tavır koymuş, yalnız Allah’ın yasaları hâkim olsun için mücadele eden müminler de bu boykotları basit görmemelidir. Sonucu fazla etkilemez demekte hatalı bir bakıştır ve küçük hataları hafife almaktır. Nasıl ki bir liralık bir infak ile bin liralık infakın azlığı yâda çokluğu değil, ne niyetle yapıldığıdır. Herkes kapasitesince iş yapar. Bozulmanın ve düzelmenin ayrıntılarda gizli olduğu unutulmamalıdır. Yahudiler dünya malını, uzun yaşamayı seven bir toplumdur. Size göre basit olan, onların beyninde, hayatında büyük etki yapacaktır. Dün basit denilen hataların sonucu olarak bugün İslam toplumu bu hale gelmiştir. Küfrü ve Allah’ın düşmanlarını güçlendiren hiçbir girişim basite alınamaz. Bu düşünce Allah’ın ve kendisinin düşmanını tam tanımamanın sonucudur. Basit gibi görülen haramlar bugün toplumun her alanını sarmıştır. Boykot küçük büyük demeden, fikren, amelen, siyaseten, ekonomik olarak hayatın her alanın da yapılmalıdır. Düşmanın belirlediği gündemlere göre tavır ve boykot yapmak yerine, hayatın her alanında sürekli boykot yapmak ancak kendi gündemlerini belirleyen kişilerin işidir. Yeryüzünü saran bunca şirk, haram, bid’a ve hurafeden dolayı zulmün her çeşidinin uygulandığı bu dünya hayatında, Allah’ın gazabına uğramak istemez. Hz. Musa’nın duasını bizde söyleriz:

 “(Musa dedi ki) Allah’ım aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?” (Araf/155)

Elbette dünya ve ahirette akıbetin en güzeli muttakilerin olacaktır…